ismet badem'li, sinan can güler'li, burak çıdamal'lı, doğuş balbay'lı, merve toy'lu, ertuğrul erdoğan'lı, ufuk sarıca'lı, evren büker'li muhteşem ligin play-off'larında neredeyse yarı final eşiğine geldik. geçen 1 haftada neler olduğuna dair notlarımızı sizinle paylaşmaya geldik.
anadolu efes - ted kolejliler
en rahat geçmesi beklenen ve 2-0'la farmar'a kavuşup bir nebze de olsa yoğun trafikten kurtulup birkaç gün dinlenmesini beklediğimiz anadolu efes sürpriz bir şekilde evindeki ilk maçı ted'e kaybederek seriyi uzattı.
efes'in ilk maçı kaybetmesinde elbette yorgunluk, konsantrasyon eksikliği, rehavet etkili olmuştur ancak kaybın ana sebebi bunlar değil oktay mahmuti'ydi bana göre. sezon boyunca mükemmelleştiremediği hatta bana kalırsa bu kadroyla mükemmelleştiremeyeceği oyun planını bozmayarak bildik oyunlarını sahaya koydular. ancak karşılarında set offence konusunda kendilerinden daha iyi bir takım olduğunu unuttular.
bugün basketbol her iki takımın 60'şar kez 24 saniye süresini doldurarak birbirlerine hücum ettiği bir spor olsa ted kolejliler şampiyonluğa en yakın takım oluverir. çünkü olay sete set kalırsa ben woodside - kirk penney ve jovo stanojevic'le ted'in yapabileceklerine efes aynı yüzdeyle karşılık veremez. ancak işin içine diğer faktörler girdiğinde ise ted efes'in yaptıklarının onda birine ulaşamaz.
ted'in basketbolu tamamen yarı saha oyununa yönelik topun jovo'ya ikili oyun veyahut post oyunuyla indiği ve hucumun buradan kontrol edildiği bir yapı var. bu basketbolun oynanabilmesi için öncelikle temponun yükselmemesi, topun daha yavaş ve garanti dönmesi yani top kayıplarının minimum seviyede olması gerekiyor.elinde nedim yücel'in hücum ribaundları hariç hiçbir ekstra silahı olmayan, dış oyuncularının 1e1 savunmayı zorlayarak sayı bulma opsiyonu olmayan bir takım için gayet makul bir plan. ki elinde penney - jovo varken.
ted sadece kendi yapabilecekleri bilmekle kalmayıp anadolu efes'in kadro itibariyle bilinen en büyük zaafının üstüne yani dış şut kullanacak oyun eksikliğinin üstüne savunmada da zone tercihi belli aralıklarla vizyona sürünce efes'in etkinliğini neredeyse 0 düzeyine çekti. mahmuti ise buna karşılık tempoyu yükseltecek, rakibi tuzağa düşürüp sete kalmadan hücum edecek bir oyun anlayışına girmedi. topun jovo'ya inmesini bekleyip ikili sıkıştırma yapmakla maçın kazanılmayacağını sanıyorum ki maçın tekrarını izlemeden göremediler.
ilk maçın kaybedilmesinde yukarıda bahsi geçenler kadar elbette efes'in pek göze batmayan ancak onların en büyük savunma zaafiyetlerinden biri olan ikili oyun savunmasını da es geçmemek lazım. elbette bir fb ülker kalitesinde değiller bu konuda ama onlarında p&r savunması deşildikçe maden veren bir yer olmaya doğru gidiyor.
banvit - beşiktaş
banvit serinin 2 maçını da istediği gibi oynadı ve oynattı. oyunu hep avucunun içinde tuttu ve maç sonlarını iyi oynama ve geriden gelme karateristik özelliklerini gerekli anlarda sahaya koyarak seriyi kazandı.
seri boyunca ise orhun ene bariz bir şekilde erman kunter'e üstün geldi.
- erman kunter'in ilk maça can akın'la başlama seçimi felaketti. elinde tutku ve ewing varken bunu yapmasını anlamam mümkün değil.
- sezon boyunca düştüğü hataya yine düştü ve vidmar'ı kenarda unuttu. hele bu unutmaların birinde ki b ilerek ve isteyerek cevher - markota'ya döndüğü bir süreç var 2. maçta resmen akıl tutulması yaşadı. banvit bu dönemde önce stimac'la vurdu sonra savunmada problem yaşamamak için chuck'ı 5 numaraya çekip topu low post'ta chuck'la buluşturdu ve yanlış hatırlamıyorsam maçın en kritik yerinde 7 sayılık bir diferan yakaladı ve maçı aldı götürdü.
banvit için şimdi sezon boyunca yaptıkları şeyleri daha üst düzey ve daha zor rakiplere karşı test etme olanağı var. final maçlarını bu zaman kadar oynayamayan bir görüntü çizen orhun ene ve banvit bakalım o kritik eşiği olası efes serisinde aşıp final hayalini gerçekleştirebilecek mi? bana göre bunu winner oyunculara sahip ve oyun içi istikrarı olan takımlara karşı yapabilmeleri pek mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder