30 Mayıs 2012 Çarşamba

MEŞALEYİ YAKIN (2-0)

meşhur geyik ama başa gelince hakkaten üzüyor, bütün gün beklenilen nba maçının uykuya yenik düşülerek kaçırılması, uyanıp espn'i açıp skoru görüp rahatlamak (111-120) ve sonrasında iyiliksever bi arkadaşın yardımıyla maçın tekrarını izleme fırsatı bulmak son 4-5 saatimin özeti. maça geçelim.

özelikle ilk 2.5 çeyrek muhteşem bir oyun oynayan spurs'e önderlik eden bi tony parker vardı sahada. kariyerindeki efsane maçlardan biri oynadı. istatistik de direk analatıyor zaten 16/21 isabetle 34 sayı 8 asist. muhteşem san antonio hücumunu 3. çeyreğin sonuna doğru hack a splitter uygulayarak ritmden çıkarmayı başardı thunder. aslında hack tam işe yaramasa da spurs ün hızını kesmede faydası oldu gibi. son çeyrek yine 4 kısaya dönmek zorunda kalan thunder ı cezalandıran ginobili oldu.

yeni has elemanım kuvay lenırd ( kavay mı kuvay mı hala muamma aslında) ın da hakkını verelim. çaylak sezonunda harika işler çıkarmaya devam ediyor. savunmada ki aktifliği malum, hücumda da sene başındaki beklentilerin çok üzerine çıktı. 18 sayı üretip 10 ribaund topladı bu maçta da. 3/6 üçlük isabeti var.

ilk maçta durant'e eşlik edemeyen russle westbrook ve james harden gerçeği vardı. ikinci maçta bu üçlüden gelen skor üretimi 88. okc nin toplam yaptığı 19 asistin 17 si de bu üçlüye ait. ilk maçta spurs ü savunmada durdurmayı başarıp hücumda etkisiz kalmışları. bu maçta ise hücumda yıldızlardan verim aldılar, çarklar çalıştı ama savunmada durdurmayı başaramadılar spurs'ü. gerçi ilk maçta okc ilk 3 çeyrek iyi savunma yaptı eyvallah ama spurs de normal ritminden uzaktaydı. yapılan top kayıplarında okc nin baskılı savunması kadar, spurs ün kafa olarak oyunda pek olmayışının payı vardı.

bir başka konuşulan konu scott brooks un 4 kısa lı 5 tercihi olmuştu  ilk maçta. ister 4 kısa ister 3 kısa oynasın okc, spurs o kadar keskin, çok yönlü ve her şeye cevap verebilen bi takım ki okc için bi çözüm yok gibi geliyor bana. ilk maçtan sonra 4-0 diyordum, biraz iddialı gibi dursa da mantığımın söylediği bu. takımın verdiği güvenle söylüyorum bunu. koç farkı da bariz ortada. oklahoma city'deki 2 maçı da alır nba finaline çıkarız. yine de ayaklar yere bassın tabi. en kötü ihtimal 6 maçta biter gibi bu iş.

normal sezonla beraber 20, playoff ta ise üst üste 10 maçını kazanan şanlı spurs ümüz şampiyonluk yolunda emin adımlarla ilerlerliyor. önce batı finali tandır, sonra nba finali. az kaldı. meşaleler yanmaya başlasın.











not: gifler spurstalk forumundan alınmıştır.


28 Mayıs 2012 Pazartesi

manu ginobili & okc (ilk maç)




..........................

şan'-ı mevcut spurs eyler iken sevenini zevk ile mesut
bir yiğit var idi ismi manu ulu idi herkesten

çaldı aşk ile sazı, gösterdi keskin dişi azı
etti oklahomalar'ın  tandırı odun ateşinde kuzu

korkmaz idi hiç kimseden, işi gelir sol bilekten
tek bilekle olmaz tabi, asıl kudret dev yürek ten

tepede keline kurban  san antonio cem-i cümlesi
nice yiğit var idi de gelmediydi hiç böylesi

son çeyreğinde taktı altını hırçın yare
oldu tandırların deli uşaklar pare pare

destan-ı spurs yazılır, düşmana mezar kazılır
ne kadar şükran duysak koç popov'a az olur

imdi biter kelam, sonra elbet devam eder
söz ahir olurken, gife yollar tek yön gider

...................
.........
....
.







                                       







not: gifler için spurstalk forumundaki arkadaşlara teşekkür gider.

YÜRÜYELİM SPURSDAŞLAR (1-0)

Kelinin giderek açılması biz sevenlerini biraz buruklaştırsa da, her röportajında gözlerimiz ister istemez kırmızı uzun burnuna kaysa da Ginobili 4.çeyrekte maçı şanlı spurs'ümüze yardıra yardıra getirdi.

Oklohama'da Westbrook, Harden ve Perkins maça çok kötü başladılarsa da savunmada çok isteklilerdi. Durant'ı 4 numaraya çekip savunmada sürekli hareket ederek, ellerini kollarını indirmeyerek Spurs'ü ilk yarı boyunca top kaybına zorladılar. Ki Spurs ilk yarıda tam 14 top kaybı yaparak sezon ortalamasını daha 2 çeyrekte geçti. Ancak Westbrook ve Harden o kadar dengesiz hücum ettiler ki savunmanın ekmeğini yiyemedi Oklahama. İlk yarı için bir parantez de Sefolosha için açmak gerekli. Bir ara neredeyse her topa elini sokmayı başardı. Oklahoma'yı skorda tutan isim ise sürpriz şekilde neredeyse her attığını sokan Derek Fisher oldu.

3.çeyrekle beraber aynı savunmayı devam ettiren Oklahoma, Westbrook'un hücumda kendine gelmesiyle farkı 10 sayıya kadar çıkardı. Spurs bu süre boyunca en iyi yaptığı işler olan ikili oyunları ne oynayabildi ne de top çevirip hücumda uygun adamı bulabildi. Dany Green'in berbat oyunu, Bonner'ın ceza şutlarını kesememesiyle de 3.çeyrek Oklahoma lehine 9 sayı farkla bitti.

Son çeyreğe Spurs pota altında Splitter'i kullanarak başladı. Ardından Gary Neal'ın kritik şutları derken nihayet Ginobili  sazı eline almaya başladı. Westbrook ve Harden Spurs potasına dalıp iyi pozisyon alan Spurs uzunlarına çarpıp çarpıp hücum faul alırken, Ginobili İbaka'nın koçun 4 kısa tercihine kurban gitmesiyle Oklahoma potasını maden gibi işlemeye başladı . Ginobili bununla da yetinmedi. Artık ezberlediğimiz içeri devrilen uzuna bounce paslarıyla savunmayı delik deşik ediyor, maç bittikten sonra üçlükleri teker teker sokan Harden ve Westbrook'a geç kaldınız diyordu. Maçın kırılma anı ise rüzgar Oklahoma'dan yana eserken Popovic'in kız gibi oynamayın mına koyim molası oluyordu.

27 Mayıs 2012 Pazar

kawhi leonard röportajı




daha evvel mirza teletovic ve matt bonner la röportaj yapmayı başaran ekibimiz son olarak bu sezon çok iyi bir çaylak sezonu geçiren kawhi leonard'la röportaj yaptı. okc serisi hazırlıkları sürerken bu röportaj için gregg popovich'ten izin almak zor olsa da türkiye'den götürdüğümüz şalgam suyu ile kendisinin gönlünü fethetmeyi başardık ve izni kaptık. sizi daha fazla bekletmeyip ayrıntılara geçelim:

............


röportaj teklifimizi kabul ettiğin için öncelikle teşekkürler kawhi. ilk olarak isminin nasıl telaffuz edildiğini bir de senden duyalım?

kuvay. çok kolay kuvay.

bu sene çaylak sezonunda çok güzel işlere imza attın. takıma hemen uyum sağladın. işlerin bu kadar iyi gideceğini bekliyor muydun?


kendime güveniyordum. ilk sezonumu san antonio spurs gibi bir takımda geçirmek de büyük avantaj oldu. hayat bazen iyidir ve iyiler hayatı bazen iyi yapar. (burda ne demek istedi anlamadık). ağabeylerim tim, manu ve tony çok yardımcı oldular. koçu da unutmayayım.

san antonio spurs yarın batı konferansı finalinde okc ile karşılaşacak? şansınızı nasıl görüyorsun? kimi tutacaksın savunmada bu seride?

okc de çok iyi takım. heyecan verici bir seri olacak. sonucu şimdiden kestirmek kahinlik olur. her şey parkede belli olacak. durant'i tutarım belki harden'ı. belki koç westbrook'u verir bana. belli olmaz. sorun olmaz.

spurs'ün yeni bruce bowen ı olacak diyorlar senin için? 


bu benzetmeden gurur duyarım ama bowen olmak kolay değil. stillerimiz benziyor ikimiz de iyi birebir savunmacılarız. ancak bowen çok özel bir adamdı. benzetilmek bile gurur verici bi şey.

sezon başlamadan evvel çok kötü şut attığın konuşuluyordu. ancak gördük ki aslında o kadar kötü değilsin. şutun zaten kötü değil miydi yoksa bu sene mi gelişme kaydettin?

 bu sene ilerleme kaydettim. san antonio spurs'te oynuyorsanız iyi şut atmak zorundasınız. antremanlardan sonra ekstra çalışıyorum buna. ama yine yeterli değil. daha iyi olmak zorundayım ve bu sezon gördüm ki daha iyi olmamak için hiç bi sebep yok. iyiye sebep olan etken, neden seni daha da iyi yapmasın. (burayı da tam anlayamadık)

hiç gülümsemiyor diyorlar sana?

gülümsediğim de oluyor ama duygularımı belli etmekten pek hoşlanmam.

bizim için bi kere gülümser misin?

hayır.

denize düşse matt bonner'ı mı kurtarırsın yoksa gary neal'ı mı?

ikisi de yüzme biliyor sanırım.

türkiye hakkında neler biliyorsun? biraz bizimle paylaşır mısın? 


türkiye jeopolitik konumu itibariyle çok önemli bir ülke. avrupa ile asya arasında köprü görevi görüyor. 3 kıtanın ortasında yer alıyor. genç ve dinamik bir nüfusu var. petrol ve doğalgaz kaynaklarının bol olduğu ülkelerle komşu. belki türkiye'de de var ama çıkarmasına izin verilmiyor. zengin bor madeni yatakları mevcut. teknolojide gayet iyisiniz. erke dönergeci çok heyecan verici bir buluş. ülkenizde 4 mevsim birden yaşanabiliyor. ancak tarım ve hayvancılığa daha fazla önem vermeniz gerekiyor. eskiden kendi kendinize yetebilen bi ülkeyken artık dışarıdan hayvan ve tarım ürünleri ithal etmek zorunda kalıyorsunuz. cari açık en önemli sorununuz. sıcak para girişiyle bunu çözmeye çalıştınız bi süre ama pragmatik bi çözümdü bu. türkiye yapısal sorunlarını çözdüğünde çok daha güçlü bir ülke olacak.

bizimle röpotaj yaptığın için çok teşekkürler kuvay. son olarak söylemek istediğin bi şey var mı türkiye'de ki spurs taraftarına?


şampiyon olmak için elimizden geleni yapacağız ve onları sevindireceğiz. bize güvensinler. sonuçta çabamızın adı san antonio spurs.


...............


not: bu röpotajın yapılmasında emeği geçen diğer blog yazarları paezbloyd ve trouble'a, yine amerika'da yaşayan ve bize teknik olarak yardımcı olan R.U (47) ye ve son olarak iki şişe şalgam suyuna tav olan koç gregg popovich'e teşekkür ediyoruz





26 Mayıs 2012 Cumartesi

BİR ZAMANLAR GALATASARAY'DA -2




Bu sene nba playoffları başlamadan önceki son boston-miami maçında devre arası plakete benzer bir şey almıştı Chris Herren. Ulan bu bizim Herren değil mi, hangi ara plaket alacak düzeye geldi boston'da mına koyim! derken her şeyi bilen adam Kaan Kural imdadıma yetişti ve Herren'ın uyuşturucudan kurtulup basketbola dönmeyi başararak Boston'da özel bir yer edindiğini söyledi. Zaten biraz sağı solu karıştırınca Herren'ın lisede nasıl boston efsanesi olduğu görülüyor. Nba'de uyuşturucu problemleri, psikolojik problemleri derken tutunamadı ve soluğu 2001-02 sezonunun ikinci yarısında Galatasaray'da aldı. Ve müthiş bir fener serisi geçirdi. Damir Mrsic ile karşılıklı coştuğu seriyi 2-1 ile kaybetsek de Herren o seride 20 sayının altına düşmemiş, son maçta 28 sayı atsa da son anda Mrsic'in fener'ine elenmekten kurtulamamıştık. Sanırım izlediğim en heyecanlı playoff serisinin kahramanıdır.


Bir önceki Malik Dixon desek yanlış olmaz herhalde Brian Tolbert'a. Kız arkadaşının peşinden 2000-2001 sezonunun ortasında Türkiye'ye gelmişti. Sadece bir sezon Galatasaray'da oynayıp da bu kadar iz bırakan oyuncu sayısı azdır. Gerçi o zamanlar Galatasaray basketbol takımı tüm yabancılarla tek senelik ilişki içerisinde bulunuyordu. Gelir gelmez alışma dönemi falan dinlememiş yardırmaya başlamıştı. Daha ilk maçı olan Beşiktaş maçında 7 top çalmış, Efsane Türk Telekom maçında ise 40 sayı atmış fakat Acie Earl'ün 45 sayısıyla maç Telekom'un olmuştu. Playoff'ta ise Ülker'e 38 sayı atarak fantastik maçlarına devam etse de, o sezon Galatasaray'dan Ülker'e transfer olan Handlogten ve Lollis ikilisi turu Ülker'e getirmişti.









25 Mayıs 2012 Cuma

avrupa'dan kısa kısa #2

sezonu bitiren takımlardan transfer haberleri çıkmaya devam ediyor. özellikle bilbao bütçe artırımı ve euroleague biletini elde edemeyince takım yavaştan dağılmaya başladı. gerçi çok da sürpriz değil bu.

marko banic ve aaron jackson'ın ardından janis blums ve josh fisher da takımdan ayrıldılar. d'or fisher'dan ise henüz bir haber yok. diğer yandan bilbao için nikos zizis'in ardından theo papaloukas isimleri yazılıyor. tam mantığını çözemedim ama boşa her çıkan yunan'ı bilbao'ya yazıyorlar diyerek kurtulalım. yoksa bu ikili hem maddi hem geçen yıl bilbao'nun oynadığı oyuna bakarak pek doğru adım görünmüyor.

transfere en hızlı giren takım ise maccabi tel aviv. önce yeni beobasket'li david blatt'ın sözleşmesi uzattılar şimdi de shermadini, aleks mariç, yotam halperin ve deron perkins'i bizzat takım sahibinin ağzından açıkladılar. ayrıca david logan'la da anlaştıkları yazılıyor. david blu'yla ise henüz anlaşamamışlar. milan macvan konusunda ise gelişme yok. bu durumda shermadini ve mariç'in gelmesi baby shaq'ın maccabi macerasının sonlanması anlamına gelebilir ama esas richard hendrix'in geleceğine dair ipuçları veriyor.

italya taraflarında ise yılın en gözde iki guardı petteri koponen ve jakob pullen'den fin'li olanından haberler var. pashutin'in kuban'ı 2 yıl için 1.8M euro önermiş. diğer taraftan ise büyük balığı kaçırmak istemeyen milano ve siena da pusuda. eğer koponen nba'e gitmezse kuban, siena veya milano'dan birine gidecek gibi duruyor.

nba demişken bojan bogdanovic'in nets işi hala karışık. oyuncu gitmek istiyor ama kalan 2 yıllık sözleşmeyi nasıl alacakları muamma. diğer yandan bu sezon anadolu efes ve galatasaray'ın da gündemine gelen litvanyalı uzun donatas motiejunas seneye houston'da benchde oturacaksa gitmeyi düşünmüyormuş. yani büyük bir ihtimalle seneye de avrupa'da olacak donatas.




23 Mayıs 2012 Çarşamba

avrupa'dan kısa kısa

- bu sene euroleague'de kazan'ın gösterdiği performansta oyuncularından daha fazla paya sahip olan evgeniy pashutin sürpriz sayılabilecek bir kararla lokomotiv kuban'la anlaşmış. kuban bu sene hem eurocup'da hem de sözleşme 2 yıllık ve kuban sanırım bu senenin piyasada aktif takımlarından biri olacak. j.massey, rivers ve ali traore'yi de tutabilirlerse bu sene eurocup ve vtb'de çıktıkları yerin üzerine çıkmaları kaçınılmaz olabilir.

- acb taraflarından ise haberler çokça. joel freeland nba çıkışı olan 1M doları getirirse nba yapabilecek. ama haberler barcelona'nın da devrede olduğu yönünde.

- bilbao'da ise el biletinin gitmesinin ardından marko banic ve aaron jackson takımdan ayrıldı. iki oyuncu için de teklifler sıradadır. aaron acb'de kalmak istediği için eğer istediği teklifler gelmezse bilbao'da devam edebilirmiş.

- antalya'ya sezon başı serdar apaydın tarafından getirtilen temiz şutör stevan jelovac acb takımlarından manresa'yla anlaşmış ünsal abi'nin haberine göre.

- karşıyaka'nın türk pasaportlu yıldızı mire chatman'a ise khimki ve kazan'dan teklif varmış. chatman'dan daha büyük guard izlemedim diyen tırabıl üzülecek biraz.

üzülürken...

galatasaray mp beko basketbol ligi yarı finalinde beşiktaş'a 3-1 lik skorla  elendi. hepimizin çok üzüldüğü bi son oldu. beşiktaş serisinin olası final serisinden daha zor olacağı belliydi. normal sezonda ve kupa finalinde oynadığımız maçlardan, ligin flaş ekibi beşiktaşın bize ters geleceğini biliyorduk. ancak sene içinde özellikle euroleague'de kazandığımız büyük maç oynama tecrübesiyle zorlansak da finale kalan tarafın galatasaray olacağını düşünüyordum. olmadı, inanılmaz üzüldük.

işin teknik boyutu konuşuldu konuşuluyor ve konuşulacak. başka bi noktada bi kaç kelam etme niyetindeyim. oktay mahmuti ile galatasaray erkek basketbol şubesi ayağa kalktı. geçen sezon ligde finalde kaybetti. bu sezon başı "elemeleri geçer miyiz acaba, euroleague'e kalmak bile çok büyük başarı olacak" derken, bırak elemeleri geçmeyi ilk el maceramızda müthiş işler yaptık. devirdiğimiz iki takım final oynadı. şampiyon olan olympiakos yerine final 8'e bizim kalamayışımızın ne kadar dramatik bi şekilde gerçekleştiği malum. bu noktada bu sezonluk anadolu efes'e de selamlarımızı (!) gönderelim.

öncelikle koç ergin ataman ve beşiktaş basketbol takımın hakkını verelim, sonra da kendi hakkımızı yedirmeyelim. dar ama çok verimli oynayan bi rotasyonla finale çıktılar, öncesinde türkiye kupası ve eurochallenge şampiyonluğunu kazandılar. bu başarılar inkar edilemez ve tebriği hak eder. eyvallah. bunu not edip daha mühim olan şeyi söyleyelim. finale çıkan taraf beşiktaş oldu ama önümüzdeki senelerde galatasaray basketbol şubesinin daha açık. oktay mahmuti yönetiminde ayakları daha yere basan, son 2 yılda bir sistem takımı olma yönünde adım atan bir galatasaray var. lig kaybedilmiş olmasına üzülelim ama inancımızı yitirmeyelim. gelecek yılların heyecanını şimdiden hissetmek lazım. devamlı yukarılara oynayacak bi sistem, ekol yaratmak hemen olmuyor. teorik olarak beşiktaş da bu sezonu başlangıç sayıp üzerine koyabilir tabi ama bunu pratiğe dökmek mesele. o konuda beşiktaş için çok umutlu olduğumu söyleyemem. bizim temelimiz ise çok daha sağlam ve yolumuz çok daha açık.

oktay mahmuti sporlu olmakla suçlanmak var bi de. en acaip muhabbet bu olsa gerek. "gassaray büyüktür bi kere mahmuti'den 11!!bir11" demek nasıl sakat bi bakış açısıdır. vizyonu bu kadar geniş, bi sistem yaratmak için çaba sarfeden birine sahip çıktık diye gassaraylılığımızdan eksiliyorsa ilginç. "gassaray şampiyon değilse başarısızdır mahmuti ahmet mehmet anlamam" gibi beylik klişe laflarla yapılan popülist eleştirilerle ilgi çekmek ne kadar onurlu bi duruştur asıl bunun sorgulanması gerek. bi şekilde bu anlayışın mahmuti'nin kulağına gidip kendisi küstürmesinden korkum. yoksa cevap verilmeye bile değmeyecek söylemler. mahmuti'ye sahip çıkıyorsak galatasaray'ın geleceği için sahip çıkıyoruz. mevzusu bile komik. ama işte sen ilgi çekmeyi başardın. tebrikler. 

son olarak takımı eleştireceksek tembel davranmayıp önce hakkını vermek sonra eleştirmek lazım. yoksa niyetin kötü olmasa bile farkında olmadan başkalarının değirmenine su taşımış oluyorsun. bi anda anormal bi gündem oluşabiliyor. dün akşamdan beri aklıma takılan bi kaç mevzuyu dillendirmek istedim ve yazıyı noktaladım bile.


21 Mayıs 2012 Pazartesi

BİR ZAMANLAR GALATASARAY'DA -1



İlk hayalkırıklığımdın Hakan Yörükoğlu. Kubilay Türkyılmaz'ım olabilirdin ama sen gittin bizi bırakıp fener'e yar oldun. Şimdi ne anlatayım. şöyle iyi oyun kurucuydun, böyle iyi pasördün, söyle iyi şut atardın diyemem sana. Gönüllerdeki yerini Orhun'a kaptırdın. Hala kızgınım sana.


Sanırım bir 10 sene Galatasaray'da oynadı Selim Demir. Galatasaray tarihinde bu kadar uzun süre oynayan sporcu sayısı azdır. Günündeyse üçlüklerini durdurmak imkansızdı 8 numaranın. Gerektiğinde savunma yapmaktan kaçmaz, gerektiğinde topunu çalıp turnikeyi bırakırdı. Orhun Ene ile beraber taraftar tarafından çok sevilirdi. Buna rağmen benim gözümde kamuoyundan alması gereken değerin hep altında değer görmüştür. Üzülme Selim, bak hala seni güzel hatırlayanlar çıkıyor.


Yiğit Özmen araya başka takımlar alsa da belki Selim'den bile daha uzun süre oynamıştır Galatasaray'da. Esas işi savunmaydı ve iyi de yapardı. Ceza şutlarını da kesmekten geri kalmazdı. Bir dönem takımın kaptanlığını yaptı. Efendiydi, sessiz sedasız işini yapardı.
                                  


Üstteki video bana söyleyecek bir şey bırakmıyor aslında. Burak Sezgin'le ilgili anılar taze. Sonuna kadar mücadeleden kaçmayan kaptan. Fener maçlarının aranılan adamı. Potansiyelini sonuna kadar kullanmaya çalışırdı. Yeri geldiğinde üçlükleriyle can yakardı. Kariyerinin sonlarına doğru tamamen 3'lüklere yönelse de   pota altındaki mücadeleden hiç kaçmadı. Hiç kaçmadı.

20 Mayıs 2012 Pazar

kaybederken

gram yazma istediği hatta şevk yok içimde. seri gözümüzün önünde giderken sadece twitter'da ve mesajlaşma üzerine deko'yla, doru'yla konuştuklarımızı buraya da yazmak lazım belki de.

- kötü durumdayız. hem psikolojik hem de oyun olarak neredeyse dip noktamız diyebiliriz. kısa süreli yakalanan ivmeleri devam ettirebilecek mental açlığımız yok denecek seviyede.

- savunma önceliğimizdi. seri başlarken de bugün de. fakat bunu bir reaksiyona çeviremedik. özellikle kazandığımız ilk maçı izlemediğim için es geçiyorum 2 maçta da biz kendi istediklerimizi değil ergin ataman'ın bizi mecbur ettiği ölçüde oynadık. savunmada bu bağlamda görülebilir.

i) erceg'le başlamak lazım. ergin ataman erceg'i neredeyse üç sayı çizgisinin iki adım dışında hücum setlerine başlatıyor. oyunu daha geniş alanda oynayarak arroyo ve hawkins gibi oyunun yönünü değiştirmede uzman iki oyuncunun artılarını değerlendiriyor. bu sayede mehmet yağmur - serhat çetin ve erceg çok fazla boş şut imkanı buluyor.

ii) bu boş şut mevzusuna tabii bir de david hawkins'in penetre üstü pasları var. biz seri boyunca hawkins'in ne arkasında ne de önünde durabildik. hawkins istediği zaman topu alarak savunmacısını geçti ve 5e4 hücum etme şansını yakaladılar. maalesef bizim en büyük savunma problemimiz burada oluştu.

iii) adam adama savunmaya karşı erceg-bonsu'yla oynarken iki uzunu da dışarıya çıkartıp iki taraflı perdemele yaptıkları durumlarda resmen afalladık. bonsu devrilebilen, erceg ise şutu olan bir uzun. bu durumda nereden oynanırsa oynansın o ikili oyun mutlaka rakibin istediği bir şut imkanı sağlıyor. bunu engellemek adına zone savunma silahını geç çıkarttık.

iiii) son olarak hücum ribaundu sayısı. 12 hücum ribaundu vermişiz. yaptığımız top kaybı 11. asist sayımız ise 10. bazı rakamlar bizim kendi oyunumuzu oynamadığımızı net şekilde gösteriyor.


işin hücum kısmında ise yine ergin ataman'ın istediklerini yapmakla meşguldük. en etkili silahımız olan p&r oyunlarını oynayacak alanı bir türlü bulamadık. çünkü beşiktaş çok rahat kapanıp yardım savunmasını çok kısa sürede getirebiliyordu.

- bunun nedenlerinden biri belki de en önemlisi 4 numaraları ( boris savovic ) dışarıdan ziyade içeriden kullanmaya çalışmak.

- erceg'i dışarıya sürükleyemediğimiz için içeride kalabalık kaldılar. alan paylaşımını çok iyi yaptılar. burada önceki maç shumpert faydalı olamamıştı ama cevher bu maç fena görünmedi. belki bir ihtimal haluk burada denenebilirdi.

- yine hücumda zaza gittiğinden bu yana ilk defa alçak postta sırtı dönük oyun aradık. çünkü ikili oyunları oynayamadığımız için bir şeyler arayışındaydık. fakat ne furkan ne de luksa böyle oyuncu değiller ve sonuç tabii hüsran oldu. hıncal'a da koz oldu.

- hücum setlerimizden ziyade zor anlarda başvurduğumuz jamon gordon hamlemiz ise hep jamon'a takıldı. formsuz demek değil de bir sorunu olduğu aşikar. onu bu kadar kötü durumda gördüğümü hiç hatırlamıyorum.

- ender arslan'ımız. 24 saniye hücum süresinin hakkını veren yegane guardlardan biridir. en az 16 saniyesinde elinden asla çıkartmaz. efes'de de böyleydi ama bizim topun dolaştığı hücum setlerimizde mecburen topu gönderiyordu. şimdi oyun disiplinimiz sekteye uğradığı için ona yine gün doğdu. hoşgeldin bay 24sn ender.

bugün bizden daha iyi savunma yaptılar, bizden daha iyi hızlı hücuma çıktılar, tempoyu istedikleri seviyede tuttular. en önemlisi bizden daha fazla istediler. kazanmak için sebebimiz yoktu.

neticede bu bir oyun. her gün iyi olamazsın bizim olayımızı buralara taşıyan da bu kadro ve staff bugün kaybeden de. seriyi kaybetsek dahi euroleague'i kaybetsek dahi bize bugün bunları yazdırıp "bu takım bu değil" dedirttirenler de onlar. umarım bir an önce kim olduklarını hatırlarlar ve düştükleri gibi kalkarlar.

GEL



iyi hücum eden takım mı görmek istiyorsun, en iyisi burda. gel. şampiyonluk elin yeni yetmelerine gitmesin mi istiyorsun. gel. miami'den nefret mi ediyorsun, nefret etmesen bile haz etmiyor musun. gel.
flop'çulardan sıkıldın mı, gel. rose'un talihsiz sakatlığı sonrası bulls elendi, destekleyecek takım mı arıyorsun. gel. spurs'e aslında hep bi sempati duymuşsundur ama bunu şimdi mi farkettin. tam zamanı işte. gel. kendine bi sebep yarat gel. gelirsen sen kazanır, çorbamızı içer muhabetimize ortak olursun. burada duncan var gel.




not: ehheh geyiğin de suyunu çıkarttık gibi. ama görsele 20 dk dır uğraşıyorum bu saatten sonra postu göndermezsem olmazdı. ileride pişman olacağım şeyler yapıyorum :( düşen seviye için blogdaki diğer yazar arkadaşlarımdan ve 75 milyondan özür diliyorum :(

18 Mayıs 2012 Cuma

GALATASARAY BEŞİKTAŞ YARI FİNAL SERİSİ 1-1

dekoburak:

yarı finalin 2. maçını bjk abdi ipekçi'de kazanarak seriyi 1-1 getirdi. ilk maçta yine son topa kadar getirmeyi başarmıştı beşiktaş. biz ters gelen bi takım olduğu sene içinden malum, bu ilk iki maçta da yine net görüldü. koç ergin ataman'ın bize karşı içeriyi kapatıp şutu riske ettiğini biliyoruz. buna rağmen ilk maçta garip bi şekilde içeriden bariz üstünlük kurmuştuk beşitaş'ın içeri kapanma stratejisine rağmen. ikili oyunlarla veya pota altına indirilen topların pota altı oyuncularımızla bitirmeyi başarak. buna rağmen beşiktaş'ın son topa kadar oyunu getirmesi beşiktaş'ın bu seneki enteresan karakteri. uzunlarımızın iyi gününde, beşiktaş uzunlarının da savunmada kötü gününde olduğunu söyleyebiliriz ilk maç için. ikinci maç beşiktaş yine aynı stratejiyle sahadaydı ve bizi dış şuta yönlendirdiler. içeriden doğru düzgün sayı bulamadık, dış şuta bağımlı kaldık. maçın ilk yarısında bunlar girse de ikinci yarı pota dövdük. ilk maçta olmasa da ikinci maçta strateji tutmuş gibi gözüktü. tabi başka bi sürü faktör de var maçın kaybedilmesinde ama bu temel stratejinin ana etken olduğu kanaatindeyim. kalan maçlarda buna bi çare bulmak lazım taktiksel olarak. bundan bağımsız; savunma direncini el'de alıştığımız galatasaray seviyesine de getirmek lazım. seri ortada. şu anda psikolojik faktörler tamamen beşiktaş lehine. bizim takımın ise sene içinde kazandığını bi tecrübe var. finale kalamazsak çok yazık olacak. futbol takımının kazandığı şampiyonluk sevinci kursağımızda kalacak tabiri caizse. euroleague hayal olacak hatta. tabi enseyi karartmamak lazım; hala beşiktaştan iyi takımız.


paezb:

beşiktaş aslında sezon içinde de özellikle türkiye kupasında ve bizim efsane üçlük yüzdesiyle oynadığımız lig maçında da benzer bir savunma stratejisiyle oynamıştı. bugün özellikle ilk yarı tamamen bizim p&r'leri engellemeye yönelik içeriyi korumakla mükellef bir beşiktaş savunması vardı. dış şut yüzdemiz çok düşük olmasa da iç-dış dengesi sağlanamayınca bir türlü oyunun kontrolünü elimize alamadık.

fakat yinede asıl sorun bu maç ve son birkaç aydır bizim savunmamız. bugün ayan beyan ortaya çıktı ki elimizde hawkins'in arkasında duracak bir oyuncumuz yok. gordon bile bunu başaramıyor ve daha da kötüsü hawkins her penetre ettiğinde savunma yerleşimimizde büyük fiyaskolar yaşanıyor. erceg'in bulduğu şutların genel bir oranlama yaparsak muhtemelen %60-70 civarı boş şutlar. hakeza serhat'ın şutları. bu şutların adresine baktığımız zaman ise takımın guardı arroyo değil hawkins'in imzasını görüyoruz.

burada savunmada yaşadığımız sıkıntılar için belki zone denenebilirdi en azından hawkins'in elini kolunu sallayarak içeri girmesini bir nebze önlemek için. ama o zaman da dış şutlar vs. ki mahmuti switch yaparak rakibi bozmaya çalışmıştı kısa bir süre denesek bile. sonuçta hala top16 seviyesinde değiliz. savunmada motivasyon sorunu yaşadığımız açık. hele nihad djedovic'in çok kötü olduğu bir günde. iyi gününde olsa yine hawkins'in arkasında duramaz ancak o olsa jamon'u 1-2 rotasyonunda daha aktif görebilirdik ve hücumda onun yaratıcılığından faydalanabilirdik.

bugün özelinde maçın gidişatının farklı olacağı rotasyondan da belliydi. hoca boris'i biraz iyi durumda görünce yada muhtemelen bu maç için özel hazırlamıştır bilmiyorum cevher'i düşünmedi. fakat sonra özellikle son periyotun kırılma anlarında sahada anlamsız bir durum oluştu. ender, göksenin ve boris parkede tüm şutları kullanan ve sorumluluk kullanan oyunculardı. bizim daha önce görmeye alıştığımız bir şey değildi bu.

bugün olmadı ama seri henüz kaybedilmedi. belki avantaj gitti ama en azından bu trenin euroleague ve mevcut yapılanma için olduğunu, şampiyonluğun ne anlama geldiğinin farkına varacak bir oyuncu topluluğuna sahip olduğumuzu düşünüyorum. işin anahtarı savunma, savunmayı hatırlarsak biz bu turu geçeriz.

dekodan not: bu seferlik böyle bi format deneyelim dedik. tutarsa bizimdir, devam ederiz. aynı yazıda birden fazla yazarın fikri olsun. saçma gözükse de biz de çok akıllı adamlar değiliz. ilk ve belki son olur. sağımız solumuz belli olmaz :(

17 Mayıs 2012 Perşembe

BENİ ANILARLA YALNIZ BIRAK

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ligi olan Türkiye Basketbol Ligi'ne gelmez denilenler geldi, sırf boyu uzun diye yıllarca ekmek yiyenler çıktı, kim lan bu dediklerimiz yıldız olup yuvadan uçtu. Bazıları da gönüllerde parsel sahibi oldu, dost meclislerinde "ulan şeyi hatırlıyor musun, hani..." diye ilk defada aklımıza gelmeyip ikincide tutturularak abarta abarta anlatıldı. İşte konumuz onlar.


Guard dediğinden ya beyin hücresi fışkıracak ya da beyinsizse maçı 30 sayıyla tamamlayabilecek dengesiz herifin teki olacak. Mark Dickel ilk gruptaki beyin fışkıran adamlardandı. Fenerbahçe'ye son 15 yılda gelen en iyi oyun kurucu. Erdemir'de kendisinin coştuğu yetmemiş, Pasco ve Darden'i de coşturmuştu. Oyunda olduğu zaman takım ne oynuyorsa onu bilerek oynardı. Yine de iki olumsuz özelliği vardı Dickel'in. Birincisi Galatasaray'a karşı triple double yapması, diğeri de Yeni Zelanda maçlarında büyük basketbolcu Cameron ile haka dansı yaparken görülmesi.


Ülker'e geldiğinde avrupa sayı kralıydı Miljan Goljovic. Zaten en büyük özelliği de buydu, sayı atması. Isındığı zaman üçlüklerine çare bulmak zordu. Ha savunma yapmayı sevmez, ribaund mücadelesine girmez ama o üçlükler o yüzdeyle sokulduktan sonra pis işleri bir zahmet başkaları yapsın. Hiç sevemediğim ama Harun Erdenay'dan sonra gördüğüm en büyük şutör ( yine de Harun'dan daha iyi basketbolcudur ) İbrahim Kutluay'ın gelişiyle Ülker'den gitmek zorunda kaldı ve bu diyarlardan gitti.


Nba'ye aşina olan bizler, Türkiye ligindeki bir maçta kıytırık bir alley-oop'u oooovvv diyerek yutturmaya çalışan spikerlere yıllarca burun kıvırdık. Fekat sonunda Jeff Trepagnier diye birisi ooovvv'ların hakkını verdi. Adam maçlarda bacak arası smaç bile deniyordu. En boktan bir Ülker maçını bile belki kendisinden iki hareket görürüz diye izler olmuştuk. Bir de müthiş top çalardı. Yürolig'de bir maçta çaldığı 11 top hala rekordur. Sonra gitti. Döner dedik, dönmedi.


Şu yaşıma geldim Vincent Jones kadar ince pivot görmedim. Kolları, bacakları benimkilerden daha ince düşünün. Ancak bu hafiflikle öyle zıplardı ki maçlarda triple double yapması için bloklarını 10'a tamamlamasını beklerdik (kulağın çınlasın leventdem) Yeri geldiğinde smaçla panyayı parçalar, garip şekilde ördüğü saçlarından cam kırıklarını temizlerdi.


Tosunum. İlk bakışta insana benzemese de, sabit dururken kendisine çarpan Faruk Beşok yerden kalkamasa da 1 senesi Galatasaray'da olmak üzere 3 sene Türkiye'de oynadı Alexander Koul. Aslında bu tip oyuncular yıldız olamazlarsa kazma olurlar ama Koul iş yapıyordu. Pivot hareketleri, ribaudları yerindeydi. O değil bir de dövüş sanatlarıyla uğraşıyordu ne gerek varsa.








9 Mayıs 2012 Çarşamba

sıkıcı (!) basketbol oynayan takım - san antonio spurs

son zamanların en kötü kalıplarından biri olan "yıl olmuş 2012" kalıbıyla başlıyorum. aslında bu ve benzeri kalıplar o kadar kötü değil ama sosyal medyada o kadar hızlı tüketiliyor ki bi süre sonra bıkıyorsun. e sen niye bu kalıpla başlıyorsun o zaman diye sorarsanız cevabım; uff snn be slk .s .s. evet yıl olmuş 2012 hala spurs'ün sıkıcı (!) basketbol oynadığını sananlar var.

bu ligin şu anda en iyi hücum takımı san antonio spurs. eskiden olduğu gibi duncan üzerine kurulu, çok sıkı savunma yapan, rakiplerin sayı atınca gol atmış gibi mutlu olduğu (abartacaz tabi), set hücumu tercih eden bi san antonio spurs yok. paez özetledi daha evvel:

artık topun her hücumda mutlaka duncan'a indiği bi sistem yok. savunma ribaundunun alındığı an başlayan ve rakip savunma yerleşmeden ptaya bırakılan bi hücum sistemi. hızlı gelinemediği ve doğru şut bulunamadığı takdirde ise duncan'a veya manu'ya müracaat eden, rotasyonu delici guardlardan atletik ve şutör kısalardan ve mobil uzunlardan oluşan bi takım.

bilen biliyor zaten de hala eski sıkıcı (!) san antonio spurs var sananlara selam etmek lazım. aslında gelmek istediğim noktaya yeni geldim. yanında ünlem olan "sıkıcı" basketbol oynayan spurs'teki sıkıcı kelimesini açmak asıl amacım.

99'a yetişemedim bilmiyorum ama 2003-2005-2007 de şampiyon olan san antonio spurs sıkıcı basketbol oynuyordu demek bana ters. bana spurs aşkı aşılayan, maç izlerken stresten ve heyecandan öldüren, 2000 li yılların ilk 10 senesindeki spurs'tür. "eski sıkıcı san antonio spurs yok artık" tespiti yapıldığında refleksif olarak sıkıcının bir küçümseme içerdiği hissine kapılıyorum ve şerh düşme ihtiyacı hissediyorum.

eski spurs'te hücumda bazı periyotlarda top üst üste duncan'a iner, duncan da çok büyük bir yüzdeyle bunları sayıya çevirirdi. duncan bankshot'ını gönderdiğinde o top girecek mi girmeyecek mi diye yaşadığım heyecanı 2012 nin spurs ünde yaşayamıyorum. zaten düşük skorların olduğu sayıların zor atıldığu maçlarda o bankshot'ın, panyalı orta mesafe şutunun girmesi, bi spurs taraftarı olarak beni inanılmaz sevindiriyordu. bu günün spurs ünde o şut girmek zorunda değil işte.

savunulması farz olan bir pozisyonda, nefes aldırmayan, 24 saniyenin son 4 saniyesinden topla buluşmak zorunda kalan rakip takımın skorer yıldızının gözlerinin 1.5 cm ötesinde bruce bowen'ın elini gördüğü spurs sana göre sıkıcı olabilir ama bana göre değildi. hele bir de bi sonraki hücumda bruce bowen köşeden üçlüğü gönderdiğindeki coşkuyu bana yaşatan takımı kusura bakma "sıkıcı" deyip geçiştiremem. 

işlerin iyi gitmediği ve biri insiyatif almazsa galibiyetin imkansız olduğu anlarda, takımın çılgını uzun saçlı ginobili'nin devreye girip üçlükleri gönderdiği, turnikeleri potaya bıraktığı takım bana san antonio spurs sevgisi aşıladı. 

fazla mı gereksiz duygusallaştım bilmiyorum ama bunları söylemezsem içimde kalacaktı. gregg hocam, yaşlanan duncan, tony parker, yine yaşlanan ve sağlıklı kalmakta zorlanan ginobili jenerasyonundan artık eski tarzda faydalanamayacağını gördüğünde; dehasını konuşturdu  ve bu üçlüyü genç bir takımla harmanlayarak şu anda ligin en iyi hücum takımı san antonio spurs'ü ortaya çıkardı. gregg hocam çok büyük adam. bu takıma da hastayız.

sözün özü, sana göre sıkıcıydı bana göre söke söke / sen rüyandangöremezsin yüzükler bizim elimizde :( bu sloganla yazıyı bitirerek çok berbat bi şey yaptığımın farkındayım ama yapmış bulundum artık. ehheh selametle.

8 Mayıs 2012 Salı

euroleague ödül töreni #3 yılın en kırık beşi

euroleague final four'una hayatın en anlamlı gününden daha az zaman kala artık ödül törenlerini noktalamak lazım.

fanatik gazetesinin altın-gümüş-bronz kadrolarından yola çıkarak özelleştirdiğimiz yılın 5'leriyle karşınızdayız. ilk olarak yılın en kırık ilk 5'i ödülü.

özellikle euroleague gibi sertliğin ve mücadelenin zirve yaptığı, tek bir sayı için, tek bir ribaund için savaşmanın gerektiği bir ligde altı sıfırlı kontrat alıp da silik oynayan hiçbir oyuncuya tahammülüm yok. kimse bana ama o da sayı atıyor ve maç kazandırıyor demesin. euroleague tarihi boyunca sayı atarak tek başına şampiyonluk kazandırmış bir oyuncu var da tırabıl mı hatırlamıyor?

efes yıllarca üzerine koyarak gittiği savunma takımı kimyasını 2 sayı kralı transferiyle mahvetti. teodosic'in savurganlığı yüzünden olympiacos tarihin en büyük bütçelerinden biriyle kendi liginde dahi şampiyon olamadı. şimdiki cska ise adeta savunma tanrılarıyla bir takım yarattı ve o şekilde başarıya gidiyor. yıllardır barcelona navorro'nun savunma açıklarını kapatmak için victor sada gibi bir yeteneksizle oynuyor. rakocevic'in bunca zamandır sayı kralı olup euroleague kupası kazanamaması tesadüf olmasa gerek.

neyse navarro ve teodosic demişken bu örneklemde farklı açılardan yer alıyorlar. navorro iyi savunma yapmıyor olabilir ama en kritik anda takımı ona ihtiyaç duyduğunda da kafasını kuma gömmez. teodosic belki çok savurgan bir oyuncu ama yemini suyunu verdiğinizde canavara dönüşüp ligin en iyi oyuncusu benim diyebiliyor. sonuç olarak iyi savunma yapamıyor olabilirsiniz ama mücadele etmiyorsanız, takımın size muhtaç olduğu bir anda siz ortalardan kayboluyorsanız o zaman sizi halil üner bile paklayamaz.

pg - igor rakocevic




kendisinin kötü bir oyuncu olduğunu iddia etmeyeceğim. top kendisindeyken pozisyonunu yaratıp sayı bulma konusunda bir uzmandır. euroleague'de 3 kez sayı kralı olmak kolay değil tabi. fakat kendisi euroleague'in birbirde en kolay geçilen savunmacı ve kendi taraftarları tarafından dahi maç sonlarında parkede olması istenmeyen tek oyuncusu olabilir.

kendisi 2 sene boyunca bizleri efes formasıyla kahırlardan kahırlara sürüklediğinden mütevellit bazı efes'li taraftarlar sırp düşmanlığı bile yapmaya başladı. bu sezon ise sakatlanan kaukenas'ın yerine gittiği montepaschi siena'da yıllardır tıkır tıkır işleyen savunmaya o meşhur çomağını sokmayı başardı. bootsy thornton bile o yaraya merhem olamadı.

sg - emir preldzic




çok yetenekli hatta über yetenekli bir oyuncu olduğu hakkında ulema can yavuz da dahil herkes hemfikirdir. bu kadar yetenekli bir oyuncunun euroleague istatistiklerine bakanlar var mıdır? 6.7 sayı, 3.7 ribaund, 3.1 asist, 1.7 top kaybı.

emir gibi yaratıcılık konusunda aşmış bir oyuncunun fenerbahçe gibi bu sene sadece isolation oynayan bir takımda oynaması sebebiyle böyle olduğunu düşünenlerimiz olabilir ama bu bile emir'in maç sonlarını felaket oynaması adeta ukic'in kopyası olması kabul edilebilir bir durum değil.

bu yetenekte bir oyuncu maalesef ki ileri gitmesi gerekirken yerinde sayıyor hatta geriliyor.

sf - jorge garbajosa




oldum olası sevmem zaten kendisini. troya filminde hector'u oynayanın o olmadığını anladığım andan itibaren hanesine yazacak hiçbir artı da kalmadı. zamanında yerli yersiz soktuğu üçlükleri can yakardı o yüzden sevmezdim sonraları ise bundan başka bir iş yapamadığını görünce sevmeme nedenlerim arttı.

üzerine yapıştırılan nba oyuncusu ve ispanya milli takımı sayesinde halen iş bulabiliyor. real madrid kariyeri geç bile kalınan bir kovulmayla sonuçlansa da hala bulunduğu yer ona fazla. euroleague'in en overrated oyuncularından birisi. takıma yıldız olarak getiriliyor, her işi yapar abisi deniyor fakat adamın doğru düzgün yaptığı bir tane iş yok. ispanya'nın hedo'su diyor buna tırabıl ama bu adam hedo'nun tırnağının içindeki kahvehane karası bile etmez.

son olarak bu adam ispanyol boğası ise evren büker boğazın boğası :(

pf - david andersen




robin söderling'le akraba olmadıklarını anlatamadığı için bir zamanlar amerika'ya yerleşen ondan daha kalın top sakal bırakan ve ondan çok daha önceleri bu piyasada kız tavlayan eskinin euroleague'in en iyi uzunu.

iyisin hoşsun, bu ligin gördüğü en iyi uzunlardan birisisin kabul. her sene başında tekrardan tekrardan dilenirim senin bir uzun oyuncuya galatasaray için. fakat bu nba'e gittikten sonra ne oldu sana be arkadaş. tamam zaten hep biraz yumuşaktın pota altında ama artık bildiğin yol geçen hanı olmuşsun. ulan havasını soluyan nba'e benzetiyor kendini.

rakocevic için bir şeyler dedik siena açısından ama siena'nın savunma sorunsalının başında d.andersen yatıyor. hiçbir şekilde parkeye sertlik katamıyor. hadi onu geçtim ikili oyunları bile takip etmiyor haspam. v.veremeenko'nun bu sene ona yaptığını luksa andric oğuz'a bile yapmıyor artık.

c - stanko baraç




geçenlerde serhat ulueren'e son dönemlerdeki formuyla ilgili gelen eleştirilere konuşursam olay olur diyen hırvat pivot. konuşursa olay olacak kısmı muhtemelen ses tonudur ama olsun. telegol'e çıkamıyorsa bile biz onunla röportaj yapmayı göze alabiliriz.

öncelikle sene başı baraç'tan beklentilerimizi tekrarlayalım. bu adam orta mesafe şut sokar, birebirde boyundan beklenmeyecek şekilde etkili ve ayakları çabuktur. fazla savunma yapamaz ama 2.17'lik cüssesiyle en azından yer kaplar.

bonservisine verilen para 1 küsür milyon euro, kendisine verilen para 1,5 milyon euro'nun üzerinde.

şimdi gelelim baraç kardeşimizin bu sezon yaptığı kazmalıklara. sezon boyunca değil istikrarlı bir şekilde tek tük denebilecek kadar bile orta mesafe şut sokamadı. ne hikmetse galatasaray maçları hariç sırtı dönük oyununu hiçbir zaman gösteremedi. birebirde ege'den denize dökeceği uzunlara karşı pozisyon bile alamadı. her şeyi geçtim euroleague'in en iyi pasör guardlarından kerem tunçeri'nin ikili oyunlarını bile oynayamadı. zaten artık kerem de sinirden onunla ikili oynamaktan vazgeçti.

pick'e çıktığında luksa'dan daha fazla hücum faul yapması, 1.80'lik guardlara hücum ribaundu vermesi, cüssesinin çeyreği etmeyecek pivotların omuzlarıyla 2.80 yere yatmasıyla bu senenin kırığı ödülünü kesinlikle hak etti. son demlik zouros'la çalışması zaten imkansız da seneye anadolu efes'in başına kim geçerse geçsin orada olması çok zor. yazık oldu tuncay başkanın örocuklarına.

deko özel ödülü james gist




"hala bedeninin üzerinde bir kafa olduğu için şanslı çünkü bi' ihtimal kendisini yek vücut olarak pazarlayabileceği takımlar olabilir. halbuki işin aslı öyle değildir. kafa ve vücut ayrıdır gist'te. anlayana..." son yorum dekocan'dan sanırım hala hakları spurs'de olduğu için daha ağır şeyler söylemek istemiyor ama olsun. o öyle diyorsa öyledir.

matt bonner röportajı - amerika seyahati


blogumuzun yazarları trouble paez ve ben, haftasonunu geçirmek üzere 2 gündür san antonio'daydık. gitmişken san antonio spurs ün büyük yıldızı matt bonner'la röportaj yapalım dedik. aslında seyahatin esas amacı paez'in msn de bulduğu ve 2 aydır yazıştığı amerikalı kızdan buluşma teklifi alması idi. kız "david robinson çay ocağı" nın önünde buluşma teklif etmiş, bizimki de tek başına ta oralara gitmeye korktuğu için yanında bizi de çağırdı. spursDAŞ lık adına onu yalnız bırakmak olmazdı. neyse bu konuya yazının sonuna doğru tekrar dönüp akıbeti bildireceğim. matt bonner la yaptığımız röportajın ayrıntılarına geçiyorum.

matt bonner saha içinde olduğu gibi saha dışında da çok sempatik bir insanmış. bizleri 3 oda bi salon 120 metrekarelik apartman dairesinin diafonundan karşıladı. bonner "come on in" deyince, yaşadığım heyecanı tarif edemem. ince belli çay bardağında yarım şekerli çay tercih edenler bilir, işte küp şekeri bölerken ki o heyecan anca bunla yarışabilir. ayakkabılarımız çıkarıp eve girdik, altında kot pantolonu üzerinde fanilasıyla tam bizden biri gibiydi matt bonner. "be relax men like your home" dedi bize ve oturma odasına geçtik, röportajımıza başladık.



sevgili matt, nasıl bu kadar iyi üçlük atıyorsun?

küçükken çöpleri hep çöp kutusuna uzaklardan atmaya çalışırdım. oradan kalan bir kol alışkanlığı olduğunu düşünüyorum. % 40 ı geçen oranlarda üçlük atıyorsam küçükken isabet ettirmeye çalıştığım çöp kutusu sayesindedir.

senden daha iyi basketbolcular var mı sence?

zor bir soru (burada gülüyor, biz de gülüyoruz yerlerdeyiz hatta matt bonner tirab'ı yerden kaldırıyor). kesinlikle var.

bu sene san antonio spurs şampiyon olabilecek mi?

buna yürekten inanıyoruz. duncan geçen akşam hanımıyla bize geldiğinde "bu sene şampiyonuz matt başka yolu yok" dedi. herkes inanmış durumda. kenetlendik yönetim taraftar bizler herkes. bu takım bunu başaracak.

duncan demişken, nasıl bir insan duncan günlük hayatta? geçen gün size geldiğini söylediniz, neler yaptınız?

hanımıyla akşam yemeğine geldiler, yemekten sonra survivor izledik. daha doğrusu tim sadece izler gibi yaptı. times gazetesinin bulmaca ekini çözdü akşam boyunca. saat 11 e doğru gelirken uykusu geldiğini ve ayrılmak zorunda olduğunu söyledi ve çok güzel vakit geçirdim bunu yine yapalım dedi. gerçekten çok eğlenceli bir adam tim, tam bir adrenalin hastası. (burda kahkahalarla gülüyor, tabi biz de gülüyoruz. kahkahalarımız at&t center'dan duyuluyor)



röportaj teklifimizi kabul ettiğin ve bizi evinde ağırladığın için çok teşekkür ediyoruz. son olarak türkiye'deki hayranlarına söylemek istediğin bir şey var mı?

türkiye çok güzel bir ülke. arda turan, nihat genç, recep tayyip erdoğan ve ferda anıl yarkın'ı tanıyorum. hepsi çok başarılı ve türkiye'yi çok güzel temsil ediyorlar. hayranlarıma, sevenlerime söyleyeceğim tek şey şu; san antonio spurs'e inansınlar. biz her şeyi başaracak güçteyiz. bu sene şampiyon olacağız. bize güvensinler.

***


röportaj bitti ama bizim muhabbetimiz bitmedi matt bonner'la. oturduk gece 12 ye kadar batak oynadık. sonra ayrıldık. bizi yolcu etmek için apartmanın dışına kadar geldi matt bonner. asansör bozuk olmasına rağmen 5 kat aşağıya inmeyi göze aldı. çok iyi bir insan olduğunu tekrar tekrar tescilledi röportaj yaptığımız akşam.

paez'in msn'de bulduğu kızla görüşme mevzusunun akıbetini belirtip yazıyı noktalayalım. kız gelmedi. 2 saat bekledik gelmedi. resmen kandırmış çocuğu. gözleri nemlenen, yüzü düşen, msn mağduru arkadaşımıza kendini toparlaması için cips kola alıp eve dönmekten başka çağremiz yoktu artık. iyi başlayan ama kötü biten amerika seyahati dönüşü vatan toprağına dönmek moral verdi. toprağı öptük ve kendimize geldik. insanın kendi ülkesi gibisi yok.


3 Mayıs 2012 Perşembe

tbl playoff

sezonun ardından playoff serileri belli oldu. baştan sonra müthiş bir sezon geçiren galatasaray medikal park ligi lider bitirdi ve playoff boyunca saha avantajını ele geçirdi. bunu galatasaray ne kadar avantaja çevirebilecek işte bu biraz soru işareti.

aslında sezon başladığında ligin kalite olarak geçen yıldan biraz geride olduğu kanısındaydım. ligin ilk yarısı bunu kanıtladı da. bandırma kırmızı, trabzon, olin, antalya ve her zamanki gibi bütçesinin hakkını vermeyen telekom çok kötü takım performansları sergilediler ve ligin ilk 5 takımı çok ayrıldı alttan. tabii bu kalite konusu lokavt nedeniyle ligde biraz tırnak açılmasını beklediğimle de alakalı.

ligin 2. yarısı ise sakota'lı antalya, selçuk ernak'lı bandırma, trabzon'da tavşan avına çıkan halil üner'le lige yeniden heyecan ve kalite geldi. tabii bu arada ligin ilk yarısının playoff adayı erdemir'in düşüşü ve ligin en kaliteli kadrolarından tofaş'ın sakatlıklar nedeniyle bir türlü ritm bulamamasını da diğer taraftan yaşanan beklenmedik gelişmeler oldu.

playoff konusuna gelince artık serilerin 0-0 başlayacak ve çeyrek final serilerinin 3 maç olması net şekilde alttaki takımların lehine bir gelişme. geçen sene hakan demir bu konuda çok şikayetçiydi bakalım bu sezon elemeyi başarabilecekler mi efes'i.

bu sene playoff'ın özellikle ilk turda geçmiş yıllara oranla çok daha çekişmeli geçeceği buradan aşikar. fakat sezon boyunca çok iyi performans sergileyen galatasaray ve banvit'in bundan pek memnun kalacağını söylemek zor.

galatasaray - tofaş ( 1-8 )

sezon başında ligde büyük maçlarda zorlanan ama diğer takımlara karşı süprize izin vermeyen galatasaray ligin ilerleyen dönemlerinde bu defa büyük maçları kazanmaya başlarken diğer takımlara karşı hayli, zorlandı. sırasıyla tofaş, antalya, mersin, erdemir ve aliağa maçlarında ya kaybettiler ya da maçı uzatmada kazanabildiler. zaten bu maçların 4'ü uzatmaya gitti.

galatasaray'ın bu maçlarda yaşadığı sıkıntıların en başında savunma geliyor. sezon boyunca rakiplerini hep 70 civarı sayılarda tutan galatasaray bu maçlarda yine sırasıyla 102, 92, 106, 81, 83 sayı yemiş. uzatmalarda olsa galatasaray için bu sayılar pek kabul edilebilir değil.

savunmanın düşme sebebinin shipp-djevocic değişikliğiyle alakalı olup olmadığı pek kabul edilebilir bir done değil. elbette shipp'in topa baskı konusunda bize verdiği katkıyı nihad veremiyor ama genel savunma anlayışında shipp varken de yaşadığımız sıkıntıların süre gelimi bunlar.

öncelikle büyük maçları oynadıkça belki rehavet belki motivasyon kaybı olarak söyleyebileceğimiz bir olay mevcut. küçük maçlarda, savunma önceliğimiz olan birebirde geçilmeme prensibi maalesef bu maçlarda delinmeye başladı. burada topa baskının azalması ve rakip guard ve forvetlerin rahat penetre edebilmesi en önemli etken. buna rağmen mahmuti savunma önceliğini değiştirmiyor ve gördüğüm kadarıyla zone savunmayı tercih etmiyor. bunu playoff'larda da devam ettirecek mi bunu izleyip görmek lazım.

eşleşmenin içerisine tofaş'ı dahil ettiğimizde ise seri daha ilginç bir hale geliyor. tofaş'ın bu sezon oynadığı maçlar içerisinde anadolu efes, beşiktaş ve fenerbahçe ülker'i devirmeyi başardı. galatasaray'ı ise salladı ama yıkamadı. efe aydan'ın da söylediği gibi tofaş büyük maçları bir ayrı oynuyor ve gerçekten istiyor.

tofaş playoff'lara 8.sıradan girdi ama girdiği sırayı hiç haketmediğini belirtmek lazım. o kadro ve oyunla mutlaka ilk 6'da olmaları lazımdı. tabii bunda ruzic, inanç ve steele'in uzun süren ve art arda gelen sakatlıkları onları çok etkiledi. özellikle ruzic'in eksikliğini bir türlü atlatamadılar.

ruzic demişken ruzic tofaş için çok önemli bir oyuncu. yaşadığı stres kırığı sonrası bir türlü kendine gelemedi ve hala tofaş onu arıyor.

genel olarak tofaş serisinin galatasaray için hiç de kolay geçmeyeceğini düşünüyorum. belki aliağa maçı 12 sayıdan dönmeyip galatasaray 2. olup aliağa'yla eşleşse kendileri adına çok daha öngörülebilir seriler yaşanabilirdi. şimdi önlerinde potansiyel olarak yarı final serisini andıracak tofaş ve final serisi sertliğinde olacak bjk veya fb serisi var.

galatasaray için bu seride en önemli maç ilk maç. bu maçta yaşanacak bir süprizin telafisi çok güç. eskiden olsa 2 defa üst üste deplasmanda tekrar seriyi elinize alma şansı mevcuttu ama bu sene o şans yok. bir hata çok pahalıya mal olabilir.

tahminin 2-1 galatasaray.

banvit - aliağa ( 2-7 )

banvit sezona 4 maçta 3 mağlubiyetle başladı. sonraki 26 maçta ise sadece 2 mağlubiyet. ligin underdog etiketini beşiktaş'tan söküp aldılar ve belki son hafta ligi lider bile bitirebileceklerdi.

banvit konusunda belki sezonunda özeti olacak birkaç veri var. öncelikle.

- ligin galatasarayla birlikte rotasyonu en başarılı sergileyen takımı. yerli rotasyonu gayet yeterli ve sezon ortası kalin lucas hamlesiyle beraberde yabancı konusunda tepedeki 4 takıma yaklaştılar.

- ligin yine galatasaray'la beraber takım oyununu en iyi oynayan takım. kalin lucas, chuck davis ve bajramovic gibi birebirde çok etkili oyuncularının yanı sıra durdurulması imkansıza yakın şutör serkan erdoğan'a sahipler ve bu onlara özellikle hucumda büyük esneklik kazandırıyor.

- ligin en az sayı yiyen takımlarından biri ve bunu sezon boyunca istikrarlı bir şekilde sürdürmeyi başardılar. eurocup serüveni de buna dahil.

aliağa ise ligde beni en çok şaşırtan takım oldu. sezon başı ligden düşmeme mücadelesi vermelerini beklerken ki bunda burak bıyıktay ismi etkiliydi ama onlar 7.sıradan playoff'a girmeyi başardılar. özellikle transferde hep nokta atışı yaptılar. Branislav Ratkovica, brian qvale, ryan toolson ve sezon ortası gelip sezon ortası geri kaçan pinkney çok iyi yabancı hamleleriydi. yetersiz gibi görülebilecek yerli kadrosuna ise bjk'nin elinden kaçırdığı ersin görkem ve yılın kendini en çok geliştiren oyuncularından biri olan ümit sonkol ve orhan hacıyeva takımı taşıdılar.

ama her şeye rağmen ben aliağa'nın banvit karşısında maç kazanabileceği tahmin etmiyorum. çeyrek final serilerinde en rahat eşleşmenin banvit'te olduğu kanısındayım.

tahminim 2-0 banvit.

anadolu efes - karşıyaka ( 3-6 )

anadolu efes konusunda pek yazılacak bir şey yok açıkçası. ilias zouros'tan umutluydum. savunma ve daha sert bir takım yaratacağını düşünüyordum. dönem dönem bazı maçlarda bunu sundular ama baraç zouros'un oyun sistemine hiç uymayan tarzda bir uzun. bu açığı kerem gönlüm'ü zaman zaman 5 numaraya çekip kapatmaya çalışıyorlar ama bu seferde ufuk sarıca'nın ayıp derecesinde tavır takındığı dusko'nun form düşüklüğü onları etkiledi.

yabancı sınırlaması onlar için büyük handikap. lafayette ve kinsey'den doğru düzgün faydalanamıyorlar. zaten kinsey'in sakatlık sonrası bir türlü toparlanamamasıyla cenk akyol iyiden iyiye 3 numaranın sahibi oldu. zouros'un artı olarak efes rotasyonuna kattığı isim ise doğuş balbay oldu. şut konusunda medine fakiri kıvamında olsa da savunma ve hızlanma konusunda takım bir şeyler kattığı açık.

karşıyaka ise efes'in aksine playoff'lara formda giriyor. sezon boyunca chatman, ilkan, jovo ve nispeten ikonic, birkan üzerindensayı bulan karşıyaka playoff'ların en dar kadrosuna sahip takım.

oyun olarak karşıyaka chatman etkisiyle hızlı ve akıcı bir oyun oynayabilirken jovo etkisiyle de durağan set hucumundan mutlaka sayı bulabilecek bir takım. en büyük dezavantajları yorgunluk ve faul problemleri olan bir takımın uzun serilerde başarılı olması pek mantıklı değil ama yine de kendi sahalarına efes'ten bir maç çalabileceklerini düşünüyorum.

tahminim 2-1 anadolu efes.

beşiktaş - fenerbahçe ülker ( 4-5 )

dananın kuyruk kopartan serisi. beşiktaş bu yılın hikaye kitabında kimi zaman olumsuz hakaret vari kimi zaman ise hiç beklenmedik şekilde başarıyla yer aldı. lokavt döneminde organizasyon anlamında sınıfta kalan, transfer çılgınlığı basketbola tercih eden yapıdan, pops ve arrayo transferleriyle bir anda başarıya yelken açan katıldığı iki turnuvada 2 kupa kazanarak herkesi şaşırttılar.

beşiktaş oyun olarak ilginç bir takım. ana kadro geç kurulduğundan mütevellit bir türlü istikrarlı bir yapıya bürünemediler. ama onları farklı kılan şey ise her maça farklı bir motivasyon ve taktikle çıkıp rakibin zaaflarını değerlendirmeleri. ergin ataman gibi bu konuda kurt bir coachla birlikte hucumda çok seçenekli yabancı rotasyonu onları ellerini kuvvetlendiriyor.

beşiktaş için aleyhlerinde kullanılan en güçlü argüman dar rotasyon. fakat bunu her defasında özellikle türkiye kupasında etkilenmeden aştılar. ama playoff'lar farklıdır. beşiktaş gibi maç maç taktik geliştiren hamle yapan bir takım için uzun seriler tıkanma sebebi olabilir. çünkü karşısında yaz boyunca çalışmış takımlar varken onlar günü birlik detaylarla maç kazanma peşindeler. işte bu durum beşiktaş için dar rotasyondan bile daha önemli.

bunu açmak gerekirse beşiktaş galatasaray maçlarını örnek olarak sunmak mümkün. ergin ataman'ın galatasaray'a karşı geliştirdiği savunma stratejisi mahmuti tarafından ikincisinde çözüldü. aynı taktikle türkiye kupasında kazanmışlardı ama ikincisi olmadı. mahmuti beşiktaş'ın bu taktiğini kendine çevirmeyi bildi.

fenerbahçe ise sezon başından beri çok istikrarlı bir şekilde kötü. yanlış kurulmuş bir kadronun ceremesini çekiyorlar nitekim. mevcut homojen kadroyu yükseltecek takviyeler yapabilecekken onlar kritik noktalardaki en önemli yapı taşlarını bozdular. bu da onlara başarısızlık olarak geri döndü.

fakat fenerbahçe ilginç bir takım. potansiyel olarak sahaya yansıttıklarından çok daha fazlasına sahipler bireysel olarak. emir, ukic, bojan yetenek ömer ve mirsad ise patlayıcılık olarak takımı sürükleyebilecek kapasitedeler.

fenerbahçe için kötü haberler ise sakatlıklar. marko tomas ve oğuz savaş'ın playoff'larda oynaması zor görünüyor. ömer, mirsad, ukic ve engin'in sürekli tekrar eden sakatlıkları ise onların önüne engel olarak çıkabilir. tabii hiçbiri gist'in takıma zararı kadar güçlü olmayabilir o da bir gerçek.

artık sona gelirken bu seride her şeyin belli miktarlarda eşit olduğunu söylemek lazım. beşiktaş'ın bir saha avantajı var ama fenerbahçe'nin elinde zorluklardan güç çıkarma yeteneği var. beşiktaş'ın kenar yönetimi ve saha içi çözüm üretme artısına karşılık fenerbahçe'de emir ve ukic gibi hatta engin gibi maç çevirecek oyuncular var. beşiktaş hucum tavanı yüksek bir takım ancak fenerbahçe ise mirsad, ömer ve engin'le savunma sertliği euroeleague seviyesine çıkartabilecek yetisi mevcut.

tüm bu şartlar altında ben yine de bir şekilde fenerbahçe'nin akatlar'da bir maç alacağını düşünüyorum. bu açından serinin en önemli maçı ülker arena'da oynanacak 2. maç olacaktır.

tahminim 2-1 fenerbahçe ülker.


1 Mayıs 2012 Salı

euroleague ödül töreni #2 en iyi giriş yapan eleman

yılın en iyi giriş yapan elemanı ödülü yanlış anlamayı seven fesat insanların kalbine inen bir hançer gibi olacaktır. bu lafım sana deko'can.

çıkış yapanlara ödül vermeyi bir borç bilen organizasyonumuz çaylak sezonunda euroleague'de fark yaratan oyuncuları da es geçmeyecekti elbette. işte bu 2. ödülümüzde de sizlerle tekrar birlikteyiz.

orta okul sıralarında edebiyat türevi derslerde sözlü yerine geçen kompozisyon yazılarında en çok zorlandığım husus giriş bölümünü yazmaktı. sonraları bu alışkanlık haline geldi ve ben hep düşük not aldım. bu saçma giriş bölümü de bunun bir tezahürü. neyse şu an içinde bulunduğum okulu bitirememe buhranını da bu olaya bağlamadan asıl mevzuya geçeyim.

öncelikle listeye gelmeden bir parantez açmak lazım. euroelaague'de ilk sezonunu yaşayan oyuncular arasında çaylak ncaa oyuncularını pek göremeyiz. bunun en büyük sebebi euroleague kulüplerinin avrupa tecrübesi olmayan abd'li oyuncuları bir risk olarak görmesidir. düşük bütçeli alman, fransız takımları dışında da euroleague bileti olan takımların bunu yapmadığını söylemek yanlış olmaz.




fakat bu sezon bütçesini düşüren ve daha mütevazi bir kadroyla yola çıkmayı planlayan olympiacos'da ivkovic böyle bir riski aldı. yeni mezun 2 ncaa oyuncusu ve yeni palazlanan 2 yunan genciyle yola çıktılar. bunların yanında yine ncaa çıkışlı 1.96'lık pivot kyle hines.

ivkovic oyun planları ve sistem konusunda çok katı bir coachtur. milli takımda parlattığı keselj'i olympiacos'ta oynatmaması da bunu gösteriyor. orada farklı bir yapıda farklı oyuncularla çok süre alan keselj oylmpiacos'da benche bile oturamayabiliyor bazen. bu açıdan ya tutarsa açısından yapılan matt howard ve kalin lucas transferleri ve bu oyuncuların gerisin geri gitmeleri çok fazla süpriz olmadı. çünkü katı bir sistem coachu olan ivkovic damdan düşmüş ncaa oyuncularını çekmez. avrupa basketbolunu bilmeyen bu oyuncularda ivkovic ne istiyor bilemez. ama ilginç olan şu. bu oyuncular avrupada ilk sezonlarını olympiacos'da değil de almanya, fransa, italya veya tbl'de bir orta sıra takımında geçirmiş olsalardı ivkovic gerçekten turnayı gözünden vurmuş olurdu. hatta belki bu oyuncular oly'e bile kalmayabilirdi. işte kyle hines bu yüzden hala takımda ve kalin lucas banvit'te.

neyse konumuz olan kyle hines'a geçelim. 1.96 boyunda pivot olmaz diyenlere saygı duyarak yine de bu adamın yaptıklarını es geçemiyorum. 2.17 kulaç uzunluğuyla ortayı karartma konusunda uzman bir abimiz. çok net orta mesafe şutu olmasa da yüzü dönükken hucumda yapabilecekleri uçsuz bucaksız derya deniz deyimiyle ifade edilebilir.

bu sezon maç içinde birçok kez gösterdiği guard performansı da atlanamaz. tam sahayı bir guard gibi geçip bitirdiği fast breakler, atletik özelliklerini yansıtıyor. zaten bu kadar kısa boyuna rağmen elde ettiği ribaund ve blok rakamları da bunu gösteriyor. neyse helal olsun kendisine.

kyle hines ve çaylak ncaa oyuncuları, düşük bütçeli olympiacos'dan sonra ödül sahiplerine geçebiliriz.


5) adrien moerman




kendisi hakkında birkaç kelam etmek lazım. bu sene nancy'nin farklı euroleague serüveninde nicolas batum ve akin agingbala'yla beraber takımı sırtlayan oyuncuydu. genç yaşına rağmen kendini kanıtlamayı da başardı.

4-5 numaralı pozisyon için biraz kısa kaldığı düşünülebilir ama buna rağmen çok iyi bir ribaund potansiyeline sahip. hucumda artık elzem hale gelen 4 numaraların üçlük kullanabilme yeteneğine fazlasıyla sahip ve bunu belli bir standartla kullanabiliyor. gelecek yıllar adına iyi bir jenerasyona sahip olan fransa'nın en önemli yeteneklerinden biri.

moerman'ı top16'da izlemeyemediğimiz için biraz tuzsuz bir isim gelebilir ama can sağlığı artık seneye izleriz.

4) furkan aldemir




ilk defa euroleague seviyesinde elde ettiği şansı iyi kullandı. zaza dönemi hariç sezonun tamamında 20 dk civarı süre alarak üzerine yüklenen ciddi sorumluluğu kaldırabildi. zaman zaman daha iyisini yapabilecekken özellikle basket+faul aldırma konusunda eksiklikleri olsa da 4 numara fiziğine sıkıştırılmış bir 5 numara için gayet yeterli bir sezon geçerdi.

fakat bu sene onun sadece euroleague'e geçiş değil kendi oyununa bir şeyler eklemesi de gerekiyordu. en basitinden yazın 20 yaş altı turnuvalarda sahip olduğunu gösterdiği orta mesafe şutu. mahmuti sisteminde 5 numaraların çok fazla post-up oynaması beklenmez ama kullanabileceği orta mesafe şutu içeri devrilmeden de tehlikeli bir hucum silahına çevirir onu.

furkan'ın buralara gelmesinin en büyük nedenlerinden biri olan ribaund sezgisi ise bir mirsad seviyesinde olmasa da ona bu piyasadan ekmek yemeğe devam ettirecek kadar büyük bir cevher. bunları iyi kullanıp euroleague seviyesinde içeriyi parçalayacak bir uzunumuz olacaktır diye umuyorum. hey furkan burayı okuyorsan el > nba boşver sen oraları. oralar sana göre değil.

3) yogev ohayon




sezona papaloukas, jordan farmar, bir türlü gelemeyen omri caspi gibi guardların yanında başlayan sonraları lokavtın bitmesiyle keith langford ve demond mallet eklemeleri gören maccabi'nin son pao serisinde eline baktığı oyuncuydu ohayon. geçen yılı orta sıra bir israil takımında geçirip sonrasında euroleague play off'larında yıldızlaşan bir oyuncuya dönüşmesi david blatt'ın ona güvenmesinin ne kadar doğru bir karar olduğunu gösteriyor. ama bu karar dahi papaloukas'ın süre alamamasına ve maccabi'nin sezon boyunca guard rotasyonunda sadece ohayon'un eline bakması hatasını affettirmez. bayağı bir paradoks yarattık 1 cümlede ama olsun.

ohayon geçen yıl obradovic'in nick calathes'ten aldığı verimin bir benzerini verdi aslında bu sene play off'larda. belki saf bir point guard olarak birçok eksiği mevcut hatta yetersiz diyebiliriz ama rus milli takımında alexey shved'in rolünü resmen ona yükledi blatt. ikinci bir guard olarak muazzam bir oyuncu. hızlı, delici, skor yapabiliyor, savunmada sağlam kalıyor ve en önemlisi rakibin hiçbir zaman birincil savunma oyuncu olmadan parkede kalabiliyor. ne kadar sayı atarsa atsın başka bir hucumda yine bir boşluk yaratabiliyor.

2) donatas motiejunas




russell crowe'ın avrupa kariyeri pek fazla olmayacak yeğeni. zaten draft da edildi. muhtemelen ya bu sene ya da seneye nba yolcusu bu arkadaşımız. hatta onu bu sene ortasında anadolu efes'te izleme şansımız da olacaktı ama son anda yattı bu transfer.

özel bir oyuncu. 2.13 boyuyla bloklanması imkansıza yakın bir dış şutu var ve bu şutu da bir nowitzki edasıyla muazzam kullanabiliyor. oyunun sadece bu yönünü mü kullanmak istiyor pek bilinmez ama aslında kumaşı bundan çok daha fazlasını yaratabilir kendisine. yazın litvanya kadrosundan furkan'ın yediği gibi bir kesik yedi ve bence bayağı hatalı bir karar vererek prokom'a gitti ve böylece belki de yaratabileceği etkiden çok daha azında kaldı.

1) jaycee carroll



geçen yıl gran canaria'yla ortalığı kasıp kavururken real madrid onu havada kaptı. ne kadar doğru bir iş yaptıkları da gösterdiği performansla ortaya çıkıyor. gelir gelmez takımın skor yükünü sırtlandı. 5-6 saniyelik hucum setlerini kusursuz oynayabilmesi, güvenilir şutu ki euroleague'in en yüzdeli dış oyuncusudur. bir zamanlar tau'da rakocevic'in üstlendiği role benzer bir oyun stiliyle hem acb'de hem de el'de r.madrid'in en büyük kozu oluverdi.

bol bol transition hucum setleri oynayan r.madrid'in bu konuda en kıymetli oyuncuyu yanı başında bulması da onlar adına büyük bir şans tabii ki.


..........................................................


liste aslında çok daha uzayabilir. josh shipp, krunoslav simon, marcus slaughter, kyle singler, tibor pleiss gibi euroleague'de ilk sezonlarında ciddi işler yapan oyuncular var. k. simon'u daha önce euroleague oynadığını sanarak bu listeye almadım ama yanılmışım. ona da sevdiğimiz her oyuncuya verdiğimiz gibi bir juri özel ödülü gönderdik umarım eline ulaşır. ulaşmazsa da canımız sağolsun.

listeye giremeyen diğer bir özel oyuncu ise marcus slaughter. eski karşıyakalı ahmet kandemir patentli eski dost ilk defa sahne aldığı euroleague'de enfes bir sezon geçirdi. cska maçı hariç verimlilik alanında 14 puanın altına düştüğü maç yok. aslında son iki sezondur slaughter bu şekilde. geçtiğimiz yıl valladolid'de başlayan yükselişi bu sene brose basket'le devam etti ve büyük bir ihtimalle de seneye onu r.madrid'de izleyeceğiz.

euroleague organizasyonu özellikle son yıllarda hep sayı krallarına, yılın en iyilerine odaklanmaya çalışıyor tıpkı nba'de olduğu gibi. ama buranın ayrı bir tadı ve dokusu var. burada bir etiket var euroleague oyuncusu olmak. o sertliğe, o olgunluğa ulaşmak. burada oyunun tek bir alanında iyi olmak yetmiyor. öyle olsa drew nicholas'ın ligde sayı kralı olduğu zaman gördüğü saygı pao'da rol oyuncusu olarak saygıdan kat ve kat fazla olurdu. burası farklı bir yer ve burada kimi zaman 10 dakikalık rol oyuncusu olmak bile paha biçilemez, ikame edilemez bir değer olabiliyor.

bu yüzden kimilerine saçma gelecek olan bu gerçekten saçma yılın en'lerini yapıyoruz. bunun aynılarının eurocup'ı da var daha. hatta tbl'si. euroleague bitsin onlara da el atarız umarım. tabii deko yatmaktan tırabıl msn'de yazışmaktan fırsat bulursa. sağlıcakla kalın.

CAJA LABORAL - YEŞİL VADİ


Savaşın safları belli, bir tarafta 3 lük çizgisinin arkasında aldığı her topu potaya gönderen Seferoğulları'ndan Mirza Teletovic (atıyor da eleman hepsini laf  söylerken tırsıyoruz), diğer tarafta daha bi takım oyuncusu olan, gerektiğinde insiyatif alan ismi güzel insan Tellioğulları'nın yiğidi Fernando San Emeterio.

yeşil vadi bizimdir. mirza teletovic'in takımın agası olduğu caja laboral'i sevemedim.  huertas-san emeterio önderliğindeki caja laboral her türlü bu sene teletovic'in tek başına taşıdığı caja laboral'den güzeldi. huertas gitti, teletovic bağımsızlığı ilan etti adeta takımda. San emeterio biraz vites düşürünce ortam iyice teletovic'e kaldı.

esasen tellioğulları'nın yiğidi san emeterio ve seferoğulları'nın bir oturuşta bir kuzu yiyen adamı mirza teletovic kardeş sayılır. Beraber büyümüşler aynı tastan su içmişlerdir. çabalarının adı caja laboral'dir. gelgelelim bu sene mirza teletovic çok olmaya ve rol çalmaya başladı. vur sırtına al lokmayı sakinliğindeki san emeterio'yu görünce takımda krallığını ilan etti. bu yaptığın kardeşliğe sığmaz teletovic.

hamama atışmaya davet ediyorum paez'i:

deko: caja girdim caja budanmış caja teletovic dadanmış / 28 yaşında da san emeterio kimlere aldanmış :(

paez: o kurnadan bu kurnaya çirkef sıçramış / fernando san emeterio da pek de ağlakmış :(

deko: mirza'dan ala çirkef olmaz caja laboral O'na kalmaz / hadi ordan paez canım ağzını yırtarım :(

(e işte bizim basketbol anlayışımız da bu seviyede bizi böyle kabul edin)