28 Mart 2013 Perşembe

türk basketbolu ve sorun yumağı

....................

ana sorun planlama ve mevcut sistem. çünkü mevcut sistemde değişmeyenler sorunları bir şeyleri değiştirerek halletmenin peşinde. görev başı yapan geçmişini bildiğimiz, başka organizasyonlarda harikalar yaratan coachlar bu topraklara geldiğinde kendi kimliklerini dahi unutur hale geliyor. bir şeyleri değiştirecek kadar görev yapacak süreyi değil; kadro mühendisliği, çalışma ortamını dahi sağlayamayacak kadar az kalıyorlar. hepsinin de gitme serüveni sonunda "gitmeyi haketti" etiketini yapıştırmak zorunda kalıyoruz çünkü hepsi işinden bezmiş, kimliğini kaybetmiş duruma geliyor. burada sorunun görev yapanlara yığılması en kolay yöntem.

sorun ise daha fazla karar verici mecralarda. en tepeden en alta kadar hepsinde. dönüp dolaşıp gelen çözüm önerilerinde herkes ağız birliği etmişçesine "altyapı" deyip duruyor. ama sadece dilde bu söylem var çünkü altyapının nasıl gelişeceği konusunda bir fikir yok. hatta üstüne altyapının özellikle erkek basketbolda altyapının ne durumda olduğunu dair, sorunun saptanması konusunda da bir fikir yok.

hep bildiğimiz hikayedir tony parker - ender arslan hikayesi. yıllardır -benim takip ettiğim yıllardır- bizim alt yaş kategorilerinde tepeye oynayan jenerasyonlar yakaladığımız bir gerçek. hemen hemen her yaş kategorisinde adını avrupa ve nba çevrelerinin bildiği oyuncuları yetiştiriyoruz. en azından yetenek olarak altyapıda nitelik sorunumuz çok. nicelik açısından ise ortalama nitelikte oyuncu sıkıntımız mevcut. ama asıl sıkıntı bizim oyuncularımızın 20 yaş sonrası a takıma çıkış evresi. nice yıldız adayları biliyorum ki 25-30 yaşına gelmişler 1. ligde zar zor süre buluyorlar. ama hayatlarından da pek memnuniyetsizlik duymuyorlar. çünkü avrupadaki meslektaşlarından 3-4 katı fazla para kazanıyorlar.

bence asıl sorun burada başlıyor. çünkü 20 yaşındaki adama sen 200k dolarlık kontratı veriyorsun ve senin sistemin bu adama diyorki sen 30 yaşayana kadar her sene en kötü halinle bu parayı kazanacaksın. çünkü takımlar türk oyuncu oynatmak, en azından takımında bulundurmak zorunda. iş ahlakı konusuna girmeden dahi oyuncuların kendini geliştirme, kariyer planlamasını yapma ihtimallerini parayla engelliyorsun. o oyuncu bir sene mersin'de diğer sene antalya'da yeri yurdu farketmez o paraları kazanacağını biliyor. bu en büyük sorun türk basketbolunda.

kimse de çıkıp demiyorki bu türk oyunculara çok fazla para veriyoruz. yabancı oyuncular için 1m dolar ayırıp türk oyunculara 2m dolar veriyoruz ama yine 3 tane yabancı oynuyor. bu böyle gitmez diye yırtınmıyor. herkes türk oyuncuların boyunduruğuna yenilmiş durumda. bakın en basit örnek tb2l'de sezon başı 1+1 gibi saçma sapan sistem varken 2 yabancıya dönülmesin diye yırtınıp durdurlar. ama şimdi n'oldu tb2l avrupanın en iyi liglerinden biri haline geldi. üstüne müthiş takımlar, müthiş heyecan oluştu. tbl'den çok daha sert, çok daha ilgi çekici bir lig haline geldi. sebep ne? takımların 2 yabancıyla oynaması değil mi?

tbl'de ise 3+2 sınırı var. dünyanın en gereksiz durumu. şimdi diyorlarki yabancı sınırlaması kalkarsa türk oyuncular nasıl oynayacak? altyapıdan çıkan oyuncular nasıl süre bulacak? kaba taslak bir hesap yaparsak 1. ve 2. ligde toplamda yaklaşık 400 kişilik bir türk oyuncu havuzu var. bu havuzdan emekliliği gelenlerle altyapıdan çıkanların yer değiştirmesi dışında bir sürkülasyon mümkün olmuyor. nba'e giden oyuncular dışında -senelik ortalaması son 10 yılda 0.5 civarı olsa gerek- bir çıkış mevcut değil.

oysa yabancı sınırlaması kalksa ve ücretler birkaç yıl içinde makul seviyelere gelse türk oyuncular için para kazanma zorlaşacak. haketmedikleri şişirilmiş ücretler yerine avrupadaki meslekdaşlarının kazandıkları paralara indiklerinde 1) kendilerini geliştirmek ve kanıtlamak zorunda kalacaklar 2) artık sadece önlerinde tbl'de oynama zorunluluğu kalmayacak. örneğin barış ermiş kimseden 1m küsür euro kontrat alamayacağı için avrupadan takım bakacak. engin atsür, cenk akyol milyon dolarlık kontrat bulamayacağı için tbl'den avrupada kalacaklar. ve daha niceleri avrupaya gidecek. avrupaya gitmek çok mu önemli diyenler için; altyapıdan çıkan oyuncular nasıl oynayacak sorusuna tekrar dönelim. sizin çıkarttığınız oyuncuların 400 kişilik havuzun içinde yer bulması mı kolay yoksa tüm avrupanın artık türk pazarına oyuncu alınabilecek pazar gözüyle buraya bakması mı? türk oyuncular türkiye'de kalarak mı kendilerini oyun, sosyal, kültür, mental anlamda geliştirebilir yoksa avrupaya açıldıklarında mı? kerem tunçeri, mirsad türkcan, ibrahim kutluay, serkan erdoğan, ersan ilyasova, hüseyin beşok örnekleri bir yerde diğer yanda ise örnek olarak verebileceğin tek örnek ömer onan ve kerem gönlüm. şuan 1 tane bile avrupada oynayan oyuncumuzun olmaması garip değil mi?

yabancı sınırının kalkmasının altyapıya dolaylı basketbola ise doğrudan diğer etkisi ise -ki bu etki diğer sorunumuz olan organizasyon ve planlama ile de irintili- takımların avrupada başarısının artması olacaktır. avrupada mücadele eden takımlarımız min 6 çoğu zaman 7-8 yabancıyla oynuyorlar. ki devşirme konusuna hiç girmiyorum. pasaportu alan ücretini 3'e katlıyor. sene başı kadro yapılandırılmaya çalışılıyor çok iyi bir oyuncu havuzu var mesele paul davis'le anlaştınız luka zoriç ihtimali de var ama şartlar size davis'in back-up'ı için ya semih'e 3m euro vermenizi söylüyor yada oraya kaya peker veya bora hun paçun'u eklemenizi. avrupada başarı gelmemesi için önünüze ilk engel burada çıkıyor.

orayı geçelim alt takımlara gelelim. acb'de 2m euroluk takımlar eurocup'da oynarken, kendi liglerin playoff mücadelesi yaparken senin liginde 2m euro'ya ligde kalmamaya oynayan takımlar kuruluyor. çünkü paranın 2/3'ü kafadan türk oyunculara gidiyor. 5-6 kişilik oynayabilecek bir rotasyon kurabilirsen ne ala yoksa işin zor.

işin para kısmında gördüğünüz üzere bir sıkıntımız yok. son yıllarda avrupadaki ekonomik kriz nedeniyle cazibe merkezi italya-yunanistan-ispanya'dan tusya-türkiye-ispanya'ya döndü. ki ispanya'da da ekonomik krizin etkileri hayli fazla. biz ise maalesef bu fırsatı yabancı sınırlaması ve organizasyon eksiklikleri sebebiyle şimdilik değerlendiremedik.

maalesef hala basketbola yön verenler birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmış aralarında ahbap-çavuş ilişkisinden fazlası olan, bu pasta  küçükken de biz vardık şimdi dışarıdan gelenlere ekmek yedirmeyiz diyen kişilerden oluşmakta. istediklerini çemberin dışına itip, kırımadıklarının haklarını hem saha içi hem saha dışında namus gibi koruyan kollayan bir yapı bu. koltukta kalmanın başarıyla değil birileriyle iyi geçinmeyle sağlandığı, bir koltuğa gelmek için kayınbiraderimin yeğeni, hüseyin abi'nin hısımı, şapkalının oğlu olmanın yettiği, her açıdan olgunlaşmış eleman yetiştirici vasıflı eğitmenden çok birilerinin sakallarına sürtünmenin daha olası olduğu bir yapı.

tabii bu yapıda işini hakkıyla yapan ve bir şeyler yapmak isteyen insanları tenzih ederim. onlar genelde 2 ay sonra takımın kapanıp kapanmayacağını bile bilmeden işlerini yapmaya çalışanlar. biz 3 senelik planlama diyoruz adam geçen yılın borçları nasıl olur da kapanır biz de transfer yaparız onun derdinde. bu sene 2m olan bütçenin seneye 1m olmasının bile garanti olmadığı yerlerde peri masal yazmaya çalışıyorlar. neyse herkesi anmış olduk. sanırım bitti.

aslında bu yazıyı ben değil ciddiye alınacak bir insana sorarak bu noktaya çıkmayı planlıyordum ama 1 aydır ondan haber yok. ben de aras kafkaslı'nın kadın basketbolu üzerine yazdıklarının mürekkebi kurumadan gündeme servis edeyim dedim. sonuçta çabamızın adı türk basketbolu.

26 Mart 2013 Salı

ncaa bebekleri #1


Bu yazı başta NCAA turnuvası başlamadan çok önce kolejin muhtemel Avrupa yolcusu topçularının en potansiyellerini içerecek şekilde tasarlanmıştı. Paez ara ara önce başka konulardan sohbet açarak kibar bi şekilde “abi noldu yazı : )” diye yokluyordu. Ben de yılların gargaraya getirme tecrübesiyle “onu konuşalım ya iyi hatırlattın. oha sinan güler girdi lan oyuna galiba, oo sinan bugün oynamaya gelmiş” diyip geçiştiriyordum. Baktı olmayacak “kolejde güzel maç olunca haber ver ben de izliyim” diyip ikili sıkıştırma getirmeye başladı. Ben de kiminle dans ettiğinin farkında olmayan Paez’e hedef şaşırtan isimler üfürmeye başladım. Aramızda “Arizona’nın 53 numaraya dikkat et” “Arizona’da 53 numara yok?” “Yok mu? Demek ki Arizona’nın bi Abdürrahim Albayrak’ı yok hahahahah” “Ya bak nerden aklıma getirdin. Nolucak bu Amrabat?” gibi diyaloglar yaşanmaya başladı. Yine bi şekilde şaşırtmaca taktiğiyle gerekeni yapmıştım.

Fakat çember daralıyordu. Turnuva geldi çattı. “Şimdilik diğer topçulardan bahsetmeyelim, turnuvadaki topçulardan bi liste yapayım” dedim. Tamam diyip heyecanla beklemeye başladı Paez. Fakat bişeyi unutmuştum, akşam altıdan sabah 5’e kadar maç izlerken yazı yazacak vakit yoktu. “Dur” dedim “ikinci tur bitsin öyle yazalım”. Artık yılmıştı, umarsızca “he” dedi. Fakat uyku düzenim bozulduğu için üçüncü tur da yalan oldu. Paez artık sormayı bırakmıştı. Nasılsın diyince “undefined” diyip geçiyordu. Silkelenip kendime geldim ve zararın neresinden dönersek kardır inancıyla son 16’ya kalan takımlardan bi iki isimden bahsedeyim dedim. Bu isimleri de okulda son yıllarını geçiren ve draft için adı geçmeyen (geçse bile seçilme ihtimalleri seçilmeme ihtimalinden düşük olan) oyunculardan seçtim. Hem belki bu bi iki isimden bahsettikten sonra elimiz açılır, en başta planladığımız geniş yazıyı da yazarız bir gün. Selametle. (Yazının bi yerinde Deniz Kılıçlı şakası yapmayı unuttum, Paez editlerken bi yere sıkıştırsın artık).







Durand Scott (Miami): 1.95 boyunda bi kombo-guard. Göze çarpan en önemli özelliği topa hakimiyeti. Dripling üzerinden oynadığında iyi bi bitirici. Özel bi atlet değil ama çabuk hızlanıp potaya gidebiliyor. Şutu sorunlu olmakla beraber handikap seviyesinde de değil, gününde olması lazım sadece. İyi bi savunmacı, çok hızlı guardlar haricinde 1’den 3’e kadar herkesi savunabiliyor. Takımının ilk opsiyonu olduğu dönemde çok etkili görünmezken ikinci plana geçince aynı skor katkısını verip çok daha verimli oynamaya başladı. Bu açıdan Avrupa’da kümede kalmaya çalışan bi takımın birinci skoreri olmaktan ziyade play-off potasına girmeye çalışan tuzu kuru bi takımda çok daha etkili olabilir. Oyun kurma özellikleri çok zayıf. Fiziğini biraz daha geliştirip kolejdeki son senesinde gösterdiği takım oyuncusuna dönüşme karakterini Avrupa’ya taşırsa Josh Shipp’in maç sonlarında topu eline alıp skora gidebilen bi versiyonuna da dönüşebilir.




Mark Lyons (Arizona): Tu Holloway’in Xavier’den kankası. Holloway hayatına cennet vatanda devam etmek için yola çıktıktan sonra Lyons da Arizona’ya transfer olmuştu. Lyons bu undersized ikilinin daha başına buyruk ve kendi şutu için oynayanı. Çok atletik ve hızlı, patlayıcı ve top hakimiyeti çok yüksek. Fakat her kısa boylu guard gibi parkeye önce kendisini ispat etmek için çıkıyor. Aslında ikili oyunlarda fena değil, çok çabuk yön değiştirebildiği için boştaki takım arkadaşını kolayca bulabiliyor fakat önceliği kendi skoru. 24 yaşında olduğunu düşününce çok değişeceğini beklemek anlamsız olur ama yine de skorunu oyun kurucusu üzerinden bulmak üzerine inşa edilmiş takımlarda çok iş yapar. Dünyanın anlamsız bi özgüvenle oynayan kısa basketbolculara da ihtiyacı var. NBA takımlarını kenardan gelip katkı vereceğine ikna edemezse seneye buralarda bi yerde bir ligde sayı krallığı ve top kaybı tablolarında bol bol resmini görebiliriz.





James Southerland (Syracuse): Southerland’i buraya koymakta kararsızdım çünkü son iki ayda yakaladığı istikrarla draft radarına ciddi şekilde girdi ama yine de kariyerinin şekilleneceği esas yer Avrupa olacağından kısaca bahsedeyim. Southerland 2.03 boyunda, muhteşem bi şutör. Pozisyonunu aldığı an istediği yerden şut sokabiliyor. Oyununun diğer alanlarındaysa bahse değer bi özelliği yok. İyi bir ribaundçu değil, post oyunu yok, sürekli alan savunması yapan bir takımda oynadığı için savunması soru işareti. Yine de iyi yaptığı tek şeyi o kadar iyi yapıyor ki bu eksikleri göz ardı edilebilir. Kenardan gelip alan açmak için kullanılabilir Nba’de ama ritm üzerinden oynayan bi oyuncu olduğu için Nba’de uzun ömürlü olacağını zannetmiyorum. Ribaund sıkıntısı giderip daha çok mücadele ederse Avrupa’da uzun yıllar iş yapacak bi 4 numaraya dönüşebilir.





Erik Murphy (Florida): Erik Murphy diyince akla Entourage ve ufak tefek sarışın bi adam geliyor tabii. Bu Erik Murphy de tip olarak dizideki adaşının otuz otuz beş santim uzunu. Southerland gibi özel bi şutör o da. Ondan farkıysa –yeterli olmasa da- post oyunu olması ve şutlarını ikili oyunlar üzerinden bulması. Bir de onun aksine tam bir dört numara boyuna ve fiziğine sahip. Dış görünüşünden beklenmeyecek kadar da hareketli. Fakat o da vasat bir ribaundçı. Çok iyi bi savunmacı olmasa da takım için zaaf oluşturacak bir isim de değil. Nedense Southerland kadar piyasa yapamadığı için Amerika dışında bi lige gelmesi çok olası. Gelirse poor man’s Mirza olmaması için bir sebep yok.





Travis Releford (Kansas): Sınıfının en potansiyelli draft dışı kalacak topçusu. Bu kadar zayıf olması beklenen bi draftta ikinci tur için bile adının geçmemesini bazen gördüğümüz kolektif bi akıl tutulması olarak açıklayabiliyorum sadece. Releford 1.98 boyunda, güçlü, oyun kurma becerisi de olan bir swingman. Ligin en iyi potaya giden oyuncularından biri ve büyük bir yüzdeyle bitiriyor çember etrafında. Dış şutu ve orta mesafesi çok iyi. Müthiş bir dış savunmacı. Bu sene sık sık rakibin yıldız kısalarını kilitledi. 1’i savunacak kadar çabuk, 3’ü savunacak kadar güçlü. Fena bir pasör değil. Çok fazla top kullanmadan da takıma katkı verebiliyor. Eksisi bazen kendisini çok fazla kaptırıp çıkamayacağı
kalabalıklara dalabiliyor. Yine de top kaybı sayısı çok yüksek değil. Mclemore gibi drafttan ilk üçten seçilecek bi yıldız adayı ve yine ilk turdan seçilecek klas uzun Jeff Withey’nin yanında az top kullanmayı sorun etmeden liderlik yapması, freshman Mclemore’un ortadan kaybolduğu ilk iki turnuva maçında sorumluluk alıp takımı sırtlaması da artı puanlar. Az top kullandığı için göz alıcı rakamları yok ve bu yüzden Nba radarından uzak kalacak ama uyum sağladığı takdirde uzun bir Avrupa kariyeri onu bekliyor.





Peyton Siva (Louisville): Tam bir “şutunu geliştirirse...” topçusu. Siva ikili oyunlarda çok becerikli, müthiş çabuk ve iyi bir saha görüşüne sahip bir oyun kurucu. Kısa boyunu avantaja çevirip top hakimiyeti ve çabukluğuyla savunmacısını bakkala yollayıp takım arkadaşlarına pozisyon yarattığı oranda klas bi oyuncu. Topu tek başına kullanıp kendine pozisyon yaratmak zorunda kaldığı anlardaysa kötü şut tercihleri ve top kayıplarıyla tam bir zulüm. Yani Siva’nın etrafında iyi oyuncular bulunmalı ve asla Siva takımın birinci skor opsiyonu olmamalı. Yanında iyi bir skorer ve güvenilir bi uzun olursa p’n’r becerisi ve pas yeteneğiyle maksimumuna ulaşır. Şutunu geliştirebilir, en azından boş üçlükleri makul bir yüzdeyle atarsa değerli bi oyun kurucuya dönüşecektir. Çok da efendi, hayatın sillesini yemiş bi kardeşimiz ayrıca, karakteriyle de takım kimyasına katkı yapar.





25 Mart 2013 Pazartesi

beşiktaş - galatasaray

sezonun şu döneminde hem biz hem beşiktaş açısından rüştünü ispat etme, iddiasını ortaya koyma ve sıralamada yerini belirleme açısından çok çok önemli bir karşılaşma. kazanan sadece 1 maç değil şampiyonluk iddiasında da önemli bir pozisyon kazanacak.

galatasaray açısından;

- galatasaray artık tüm enerjisini lig liderliği ve playoff'da iyi bir yer kapma üzerine odakladı. eurocup'da 1 ya da 2 olmak farketmez diyen ergin ataman umuyorum ki kendine dersler çıkarmış ve bu açıdan yarı final sürecinde fenerbahçe ülker - anadolu efes'i birbirine kırdıracak bir pozisyon için elinden gelen her şeyi yapacaktır. liderlikten bile önemli bu husus. banvit'in de tofaş'a kaybedip eline gelen avantajı yitirdiği dönemde karşıyaka, banvit ve fenerbahçe ülker'i kendi evinde ağırlayacak olan galatasaray'ın bir avantajı olduğu kesin. ancak bu avantaj işler kötü giderse büyük bir dezavantaja da dönüşebilir çünkü bu 3 maçın aralarına serpilmiş 3 deplasman da son dönemde formu artan ve playoff'a girmeye çalışan tofaş ve antep tabii ilk halkası da beşiktaş.

beşiktaş açısından

- beşiktaş ise curtis jerrells'ı yollayıp ricky minard hamlesini yaparak daha iyi ve dengeli bir takım oldu. direksiyon tutku'da hücumda dengeli bir takım oldular. son siena maçını da kazanarak en azından oyun olarak bir üst seviyeye çıkmanın sinyallerini veriyor. üstüne kalan maçlarda efes ve galatasaray hariç zorlu maçları yok. tabii sıralama açısından 5 olmak pek kolay görünmüyor onlar adına ama playoff'a formda girmek adına bu maçları kazanmak 1 maçtan çok daha anlamlar barındırıyor.

yine playoff eşleşmeleri adına ufak bir not daha bırakayım. kalan maçlarda f.ülker, banvit, efes ve galatasaray'ın hepsinin en az 4 çok ciddi maçı var. efes-gs hariç hepsi birbiriyle oynuyor. hepsinin de birer ksk maçı mevcut. tabii ksk'nın bu zorlu fikstürden eurochallenge f4'ü de düşünülünce 5. koruması onlar adına en büyük kazanç olur diye  düşünüyorum. yine playoff'a kaçıncı sıradan girmek daha mantıklı diye tartışacak olursak sanıyorum 5 ve 6. sıraları sabit kabul edersek 3'ten playoff'a girmek çok çok riskli. hem çeyrek finalde 3 maçta beşiktaş'la kapışacaksın ki sürprize çok açık hemde yarı final ve final serilerinde saha avantajını çok büyük olasılıkla yitireceksin. ama öyle bir durum var ki ilk 4 sıradaki her takım lider de olabilir 4'te. 28. haftadan da önce belli olmayacaktır.

neyse maça dönelim. galatasaray'ın bu sezon karakteristik özellikleri oyuncu değişimleri nedeniyle sürekli değişti. ancak ikili oyunlarda adam değişme ve büyük maçlarda denedikleri 3 uzunlu eşleşmeli zone savunma hala galatasaray açısından en etkili savunma biçimi. ligin en az sayı yiyen takım olmalarından bağımsız.

hücumda ise maç maç olaya dahil olan oyuncuları sayesinde ligde çok fazla zorlanmadık. ancak bu "maç maç" kalıbından anlayacağımız gibi bir çok oyuncumuzun istikrar konusunda belli sıkıntıları var. mesela guard bölgesinden yola çıkarsak ender ve engin. ender'in şut performansı, engin'in ise büyük maçları şimdilik elimizde işe yarar bir veri. yine furkan'ın ligin ortasından bu yana artan formu yüz güldürebilir.

maç özeline dönersek de jamont'un olmadığı, dudley'in ise kırık parmakla oynayacağı bir maçta galatasaray'ın yine ekstra bir oyuncu ortaya çıkartması şart. markoishvili'nin faul problemine girmediği ve arroyo'nun savunmada olabildiğince dinlenip onun handikaplarının min. hissedildiği bir gün olması şart. cenk'in sakatlıktan yeni çıkmasını da buna ekleyince biz yine ender ve engin ikilisinden birine hayvan gibi muhtaç durumdayız. umarım bu isim engin olur ve onun daha organize hücumlarını izleriz. savunmada da daha dirençli hale geliriz.

beşiktaş'ın ise en büyük avantajı tutku'nun ikili oyunları. galatasaray bu ikili oyunlara switch yaparsa tutku'nun en büyük hücum silahı olan kısaya-uzun penetresiyle delik deşik olabiliriz. üstüne 4 numarada macvan'ın ağırlığından yararlanıp şutör 4 numaralar cevher ve markota'yı daha etkin kullanabilirler.

iki tarafından avantajlarından çıkıp galatasaray'ın yapması gerekenlere bakalım. ilk çeyreklerde sert savunma yapan ve iyi oynayan galatasaray'ın yine bu performansı göstermesi şart. bunun diğer bir nedeni beşiktaş'ın direncini ve umudunu kırmak. çünkü çok kolay raydan çıkan, mental açından güçsüz bir takım beşiktaş. kötü bir başlangıç ve umut kırıcı skorlar onları tekrar patrick christopher, markota, minard üzerinden oynanacak zoraki hücumlara itecekleri. topu her eline alan zorlamaya başlayacaktır ve fark gittikçe açılmaya devam eder. tersi durumda ise maça vidmar üzerinden sayılarla başlayacak beşiktaş galatasaray posta altını yıpratır ve oyunun geri kalanında tutku ve minard'la maça daha kolay tutunabilir. skorları belli bir seviyede tutup tutku üzerinden hep maçın içinde kalabilirler.

sona gelmişken manuchar markoishvili ve engin atsür deyip yazıyı bitirelim.


19 Mart 2013 Salı

bebek - alaçatı arası transfer komitesi

bir gün yine murat özyer, ben ve ismet abimin oğlu burçin'le bebek starbucks'da oturuyoruz. yanımda çevirmen olarak friztfassbender da var. konumuz ve çabamız ise gassaray. bu takımı nasıl daha da yukarılara çıkartırız onun derdindeyiz. fakat ne yazık ki ciddi anlamda dil sorunu yaşıyoruz ben point guard diyorum o metin oktay ruhu diyor, fritz çevirirken ise matthew outlaw diye çeviriyor. öyle bir oyuncu yok deyince de fabricio oberto dedi herhalde diyor :@ biz bu şekilde bir yol alamayacağımızı anlayınca da onun dilinden anlayan deko kod adlı dekoburak'ı da çağırıyoruz ve beyin fırtınası başlıyor.

murat özyer'in elindeki not defterinde marshall strickland ve demond mallet isimleri hala duruyor. silmemiş :( adam hala inanıyor bunlara. üstüne listesinin en tepesinde sinan can güler var............. ... ... ...



neyse biz elimizdeki listeyi yavaş yavaş ortaya koyuyoruz. tüm planlarımız ligi kazanmış ve euroleague biletini kapmış bir galatasaray üzerine. benim adayım ricky hickman, deko ise zoran planinic ve gary neal'ı 1m dolarla kandırıp getirmenin derdinde. fritz ise kapalı zarf usulu verdiği listenin 1 numaralı pozisyonun 1 numarasına nick calathes'i yazmış.

listenin arka taraflarında bol bol don draper ve aaron jackson isimlerine rastlıyoruz. fritz tamamen avrupa basketboluna adapte olmuş ve yunan genlerinin de etkisiyle nick calathes üzerinden oynanacak p&r'lerin peşinde. o  yüzden 5 numarada o da benim gibi luka zoriç, lamont hamilton ve joel freeland isimleri üzerinde duruyor. dong'un ipini çeken fritz ayrıca macvan'a da şans tanımıyor. avrupada en sevdiği oyuncu jamont gordon'a daha rahat alan yaratmak için macvan gibi ağır bir pf yerine perperoglou ve kaimakoglou gibi miss match yaratacak şutörlerin peşinde koşuyor.



deko ise ataman hocam winner oyuncu sever diyerek zoran planinic  ve gary neal'i guard rotasyonuna katmak isterken istikrarsız yıldızla jamont, macvan ve yaşlı dong'la yolları ayıralım diyor. 1-2 rotasyonunu planinic ve neal'e emanet eden büyük düşünür deko tepede ikili oyunları çift uzunla oynayıp planinic'in etinden ve sütünden faydalanmanın derdinde. yine kurduğu kadronun muazzam olması için 4 yada 5 numaradan birinin mutlaka muntazam post oynaması gerektiğini düşünüyor. bu yüzden marko baniç veya ian vougioukas'tan birini mutlaka almalıyız diyor. eğer baniç gelirse john bryant, vou gelirse de deon thompson isimleri üstünde duruyor. yine listesinde kresimir loncar, chuck davis gibi isimler mevcut.

benim listemde ise ricky hickman, cj wallace ve lamont hamilton üzerine kurulu. ataman hocamın çok sevdiği ve seveceği türde 3 oyuncu. winner ve skor üretebilen 1 numara, keskin ve p&p oynayan bir 4 numara ve uçanı kaçanı içine vuran pivot. jamont, domercant ve marko ise yabancı rotasyonunu tamamlıyor. hem daha rahat ikili oyunları oynayacak hem de winner özellikli bir kadro.

biz bunca görüşmeyi yaparken trouble ise ergin ataman'la beraber alaçatı'da mühito içiyormuş. biz bunları hep sonradan öğreniyoruz. biz kendi kendimize gelin güvey ola duralım tam1bela nickli tırabıl ergin ataman'dan transfer listesini öğrenmiş bile :( hep bir adım gerideyiz adamdan.

................

murat özyer listeleri okuduktan sonra yaklaşık 2 saat 45 dakka gassaraylılık ruhu üzerine etimolojiye kadar gidebilen, sosyolojik, psikolojik, analitik, şizofrenik bir konuşma yaptı. hiçbir şey anlamadık. şişman adam ataman mıydı yoksa domercant mı hala tartışıyoruz aramızda. ama olsun. üstadın dediği gibi "göze hoş gelmese de piyanoyu en iyi şişman kadınlar çalar"



fritzfassbender

nick calathes
engin atsür
göksenin köksal
henry domercant
jamont gordon
marko markoishvili
kostas kaimakoglou
erwin dudley
emir preldzic ( şaka şaka )
furkan aldemir
luka zoriç

dekoburak

zoran planinic
engin atsür
gary neal
göksenin köksal
cenk akyol cenk akyol ceeeeynnk akyoool
henry domercant
manuchar markoishvili
deon thompson
erwin dudley
furkan aldemir
ian vougioukas

paezbloyd

ricky hickman
engin atsür
jamont gordon
murat can güler
manuchar markoishvili
cenk akyol
cj wallace
erwin dudley
durkan aldemir
sertaç şanlı
lamont hamilton

trouble

carlos arroyo
kerem tunçeri
kemal tunçeri
mehmet yağmur
sinan can güler
serhat büker
carl english
henry domercant
zoran erceg
erwin dudley
ilkan karaman
izzet can güler
nenad krstiç





16 Mart 2013 Cumartesi

POP POP POPOVICH


leventdem paslamıştı, biraz gecikmeli de olsa bunu buraya koymadan olmaz dedik ve koyduk :(
"he wants some nasty game"




1 Mart 2013 Cuma

miami'nin harlem shake'ine cevap


miami heat'li oyuncular bi harlem shake yapmışlar herkes onları konuşuyor. biz böyle apaçiliklere gelemeyiz arkadaş. san antonio spurs camiası olarak cevabımız son derece asil oldu. işte spurs'ün, türk sanat musikisinin eşsiz eseri bir tatlı huzur almaya geldikli videosu. rakı masasını en iyi gregg popovich bilir. 





not: spurs zaten huzurevi, huzur almaya niye kalamışa gidiyorlar diyene dayak var :(

ben bir dahi, engin özerhun yani



fantasy basketbol oyunları çıkana kadar bu mecrayı bir oyun konsolu gibi kullanmaya devam edeceğiz herhalde. yeni oyunumuz geçen seneki 300-500 ve vodka-vişne serilerinin upgrade hali. önce kendimizi özerhun, özyer ve kemal dinçer'in yerine koyacağız sonra ise ne kadar gereksiz oyuncu varsa buradan yazacağız.

ilk olarak oktay mahmuti ve engin özerhun'un çalışma ofisine giriyoruz. özerhun'un 1998 ziraat bankası ajandası şu an kucağımda :)) sayfaları geçtikçe "horace jenkins 2 yıla avrupanın en iyisi olacak" "adrian wisnievski diye birini izledim, bence alınabilir bir risk" " david hawkins'i pek beğenmedim. neyi iyi yapıyor hala anlamış değilim" diye çok çok çok enteresan cümleler var. inanması güç ama biz de yalan yok.

neyse biz geçelim anadolu efes'in gelecek sezon nasıl bir transfer politikası ve yapılanma izleyeceğine. öncelike bütçe sıkıntısı olmadığı için bonservis ödemeyi göze alan bir politika peşinden gideceğiz. doru gelip aga bunların sözleşmesi var demesin.

ilk olarak gideceklerden başlayalım. ben kerem tunçeri, doğuş balbay, sasha vujacic, stanko baraç ve esteban batista'yla yolların ayrılacağını düşünüyorum. josh shipp'in ise transferlere göre, dusko'nun ise sezonun geri kalan performansına göre kadroda kalıp kalmayacağı belli olabilir.

yola çıkarken elimizde bulunan ilk veri çift guard ve p&r temelli oyun. bu bağlamda tunçeri de giderken yapılacak 3 yabancı transferinin jamon ve farmar'ın özellikleri de düşünülüp daha fazla oyun kurucu özellikli bir guard. bu ismin özel bir oyuncu olmasını bekliyorum. adaylarım ise;

 ricky hickman
 zoran planinic
 vasilis spanoulis






bu üç oyuncu da alması çok zor ve maliyeti yüksek oyuncular. üçünün ortak özelliği topu elinde fazla tutuyor olsalar bile oynadıkları muazzam ikili oyunlar. eğer bu oyunculardan biri gelirse bu defa farmar'ı daha fazla sasha vujacic'in oynadığı rol olan bitirici pozisyonda görebiliriz. mahmuti'nin galatasaray'da 2. yılında jaka'yı kullanamk istediği gibi. elinde 3 tane muntazam guard olan mahmuti buraya ek olarak genç yetenek kenan sipahi'yi de alıp onu tbl'de süre bakımından ihya edebilir.

yok eğer bu tip özel oyun kuruculardan birini alamazlarsa yada almak istemezlerse -ki 6.yabancı sıkıntısı büyük olacaktır tbl'de- o zaman daha fazla 1-2-3 oynayabilen, top hakimiyeti yüksek, yine vasat üstü seviyede pr oynayabilen bir oyuncu peşinde koşabilirler. buraya adaylarım ise;

daniel hackett
sammy mejia
chuck eidson
pietro aradori















bu oyunculardan biri geldiği takdirde ise euroleague'de olması muhtemel bir kenan transferi artık el seviyesi için de düşünülmeye başlanacak demektir. ve tabii bu üç oyuncunun en azından pozisyonel açıdan rotasyonu değiştireceği de aşikar. hackett daha fazla 1-2 rotasyonunu etkilerken, eidson ve mejia 2-3 rotasyonunu etkileyecektir.

3 numaraya ise yine takviye şart gibi. shipp ve sasha'nın ayrıldığı varsayımı altında konuşursak;

david moss
vlad miçov
keith simmons
manuchar markoishvili


















kimilerine çok fantazi gelebilir ama ilk yapılan transfere göre şekillenecek bir hamle burası. mesela mahmuti markoishvili gibi bir oyuncuya mümkün değil hayır diyemez. galatasaray'ın gelecek sene durumuna göre yine yeniden yapılanma vs durumlar oluşursa veya ataman hawkins gibi bir sf veyahur jamont-domercant'ı tutmak isterse olabilitesi yüksek bir durum. yine david moss ve vlad micov da tam mahmuti'lik oyuncular. ancak tabii 6 yabancı durumunu göz önüne alırsak mahmuti de 1 yerine eidson veya mejia gibi bir oyuncuyu tercih ederse bu defa shipp'in kalması yada devşirme statüsünden keith simmons hamlesi gelebilir. çok bilinmeyenli bir denklem :(

gelelim 4 numaraya. ben dusko hayranı biri olarak kalması gerektiğini düşünüyorum ama mahmuti bu konuda ne düşünüyor hala emin değilim. tabii transfer olursa yani dusko giderse daha şutör birini mi yoksa daha güçlü birini mi ister onda da emin değilim. mesela printezis ve medley gibi güçlü ve daha atlet bir pf'de olabilir, chuck davis ve baniç gibi post oyunu olan bir pf'de. kaimakoglou gibi şutör biri de olabilir. ama elinde dusko varken bunlara gerek kalmaz diye düşüyorum.

şimdi geldik sistemin yaşam damarı yani p&r oynayacak ve bitirecek 5 numaraya. adaylarım az. çünkü muazzam 3 oyuncu var burada ve bu transfer için elinizde acb'de hala para edecek baraç ve batista da var. gelelim listeye;

luka zoriç
paul davis
maciej lampe




zoriç tam bir pr bitiricisi. tam istediği adam bence o. belki aramızda shawn james'i önerenler de olabilir. ancak ben luka zoriç'i p&r oyununda tepeye yazarım. lampe ise daha hareketli hücumlarda muazzam bir silah. ekstradan şutu olması ve yine harika bitirici olması da artı değerler katıyor. tek eksiği belki zoriç'e göre savunması sayılabilir. son olaraksa paul davis. onun hakkında yorum yapmaya dahi gerek yok özellikle bu sezon yaptıklarından sonra. oyuncuları çok fazla incelemeden burayı bitiriyoruz.

şimdi gelelim gelecek seneki anadolu efes tahmini kadrosuna;

kenan sipahi
tutku açık
jordan farmar
jamon gordon
daniel hackett
vlad micov
birkan batuk
kerem gönlüm
dusko savanovic
semih erden
luka zoriç

ya da

kenan sipahi
zoran planinic
jordan farmar
jamon gordon
keith simmons ( josh shipp )
birkan batuk
kerem gönlüm
dusko savanovic
semih erden
paul davis

ya da

kenan sipahi
jordan farmar
jamon gordon
sammy mejia
sinan can güler
david moss
dusko savanovic
kerem gönlüm
semih erden
luka zoriç

not: son 3 kadroyu oluştururken önceden hazırlanmadan aklıma geleni yazdım. maksat tartışmak olsun. aşağıda yerimiz bol, deko ve doru hariç herkesten kadro bekliyoruz.