26 Mart 2013 Salı

ncaa bebekleri #1


Bu yazı başta NCAA turnuvası başlamadan çok önce kolejin muhtemel Avrupa yolcusu topçularının en potansiyellerini içerecek şekilde tasarlanmıştı. Paez ara ara önce başka konulardan sohbet açarak kibar bi şekilde “abi noldu yazı : )” diye yokluyordu. Ben de yılların gargaraya getirme tecrübesiyle “onu konuşalım ya iyi hatırlattın. oha sinan güler girdi lan oyuna galiba, oo sinan bugün oynamaya gelmiş” diyip geçiştiriyordum. Baktı olmayacak “kolejde güzel maç olunca haber ver ben de izliyim” diyip ikili sıkıştırma getirmeye başladı. Ben de kiminle dans ettiğinin farkında olmayan Paez’e hedef şaşırtan isimler üfürmeye başladım. Aramızda “Arizona’nın 53 numaraya dikkat et” “Arizona’da 53 numara yok?” “Yok mu? Demek ki Arizona’nın bi Abdürrahim Albayrak’ı yok hahahahah” “Ya bak nerden aklıma getirdin. Nolucak bu Amrabat?” gibi diyaloglar yaşanmaya başladı. Yine bi şekilde şaşırtmaca taktiğiyle gerekeni yapmıştım.

Fakat çember daralıyordu. Turnuva geldi çattı. “Şimdilik diğer topçulardan bahsetmeyelim, turnuvadaki topçulardan bi liste yapayım” dedim. Tamam diyip heyecanla beklemeye başladı Paez. Fakat bişeyi unutmuştum, akşam altıdan sabah 5’e kadar maç izlerken yazı yazacak vakit yoktu. “Dur” dedim “ikinci tur bitsin öyle yazalım”. Artık yılmıştı, umarsızca “he” dedi. Fakat uyku düzenim bozulduğu için üçüncü tur da yalan oldu. Paez artık sormayı bırakmıştı. Nasılsın diyince “undefined” diyip geçiyordu. Silkelenip kendime geldim ve zararın neresinden dönersek kardır inancıyla son 16’ya kalan takımlardan bi iki isimden bahsedeyim dedim. Bu isimleri de okulda son yıllarını geçiren ve draft için adı geçmeyen (geçse bile seçilme ihtimalleri seçilmeme ihtimalinden düşük olan) oyunculardan seçtim. Hem belki bu bi iki isimden bahsettikten sonra elimiz açılır, en başta planladığımız geniş yazıyı da yazarız bir gün. Selametle. (Yazının bi yerinde Deniz Kılıçlı şakası yapmayı unuttum, Paez editlerken bi yere sıkıştırsın artık).







Durand Scott (Miami): 1.95 boyunda bi kombo-guard. Göze çarpan en önemli özelliği topa hakimiyeti. Dripling üzerinden oynadığında iyi bi bitirici. Özel bi atlet değil ama çabuk hızlanıp potaya gidebiliyor. Şutu sorunlu olmakla beraber handikap seviyesinde de değil, gününde olması lazım sadece. İyi bi savunmacı, çok hızlı guardlar haricinde 1’den 3’e kadar herkesi savunabiliyor. Takımının ilk opsiyonu olduğu dönemde çok etkili görünmezken ikinci plana geçince aynı skor katkısını verip çok daha verimli oynamaya başladı. Bu açıdan Avrupa’da kümede kalmaya çalışan bi takımın birinci skoreri olmaktan ziyade play-off potasına girmeye çalışan tuzu kuru bi takımda çok daha etkili olabilir. Oyun kurma özellikleri çok zayıf. Fiziğini biraz daha geliştirip kolejdeki son senesinde gösterdiği takım oyuncusuna dönüşme karakterini Avrupa’ya taşırsa Josh Shipp’in maç sonlarında topu eline alıp skora gidebilen bi versiyonuna da dönüşebilir.




Mark Lyons (Arizona): Tu Holloway’in Xavier’den kankası. Holloway hayatına cennet vatanda devam etmek için yola çıktıktan sonra Lyons da Arizona’ya transfer olmuştu. Lyons bu undersized ikilinin daha başına buyruk ve kendi şutu için oynayanı. Çok atletik ve hızlı, patlayıcı ve top hakimiyeti çok yüksek. Fakat her kısa boylu guard gibi parkeye önce kendisini ispat etmek için çıkıyor. Aslında ikili oyunlarda fena değil, çok çabuk yön değiştirebildiği için boştaki takım arkadaşını kolayca bulabiliyor fakat önceliği kendi skoru. 24 yaşında olduğunu düşününce çok değişeceğini beklemek anlamsız olur ama yine de skorunu oyun kurucusu üzerinden bulmak üzerine inşa edilmiş takımlarda çok iş yapar. Dünyanın anlamsız bi özgüvenle oynayan kısa basketbolculara da ihtiyacı var. NBA takımlarını kenardan gelip katkı vereceğine ikna edemezse seneye buralarda bi yerde bir ligde sayı krallığı ve top kaybı tablolarında bol bol resmini görebiliriz.





James Southerland (Syracuse): Southerland’i buraya koymakta kararsızdım çünkü son iki ayda yakaladığı istikrarla draft radarına ciddi şekilde girdi ama yine de kariyerinin şekilleneceği esas yer Avrupa olacağından kısaca bahsedeyim. Southerland 2.03 boyunda, muhteşem bi şutör. Pozisyonunu aldığı an istediği yerden şut sokabiliyor. Oyununun diğer alanlarındaysa bahse değer bi özelliği yok. İyi bir ribaundçu değil, post oyunu yok, sürekli alan savunması yapan bir takımda oynadığı için savunması soru işareti. Yine de iyi yaptığı tek şeyi o kadar iyi yapıyor ki bu eksikleri göz ardı edilebilir. Kenardan gelip alan açmak için kullanılabilir Nba’de ama ritm üzerinden oynayan bi oyuncu olduğu için Nba’de uzun ömürlü olacağını zannetmiyorum. Ribaund sıkıntısı giderip daha çok mücadele ederse Avrupa’da uzun yıllar iş yapacak bi 4 numaraya dönüşebilir.





Erik Murphy (Florida): Erik Murphy diyince akla Entourage ve ufak tefek sarışın bi adam geliyor tabii. Bu Erik Murphy de tip olarak dizideki adaşının otuz otuz beş santim uzunu. Southerland gibi özel bi şutör o da. Ondan farkıysa –yeterli olmasa da- post oyunu olması ve şutlarını ikili oyunlar üzerinden bulması. Bir de onun aksine tam bir dört numara boyuna ve fiziğine sahip. Dış görünüşünden beklenmeyecek kadar da hareketli. Fakat o da vasat bir ribaundçı. Çok iyi bi savunmacı olmasa da takım için zaaf oluşturacak bir isim de değil. Nedense Southerland kadar piyasa yapamadığı için Amerika dışında bi lige gelmesi çok olası. Gelirse poor man’s Mirza olmaması için bir sebep yok.





Travis Releford (Kansas): Sınıfının en potansiyelli draft dışı kalacak topçusu. Bu kadar zayıf olması beklenen bi draftta ikinci tur için bile adının geçmemesini bazen gördüğümüz kolektif bi akıl tutulması olarak açıklayabiliyorum sadece. Releford 1.98 boyunda, güçlü, oyun kurma becerisi de olan bir swingman. Ligin en iyi potaya giden oyuncularından biri ve büyük bir yüzdeyle bitiriyor çember etrafında. Dış şutu ve orta mesafesi çok iyi. Müthiş bir dış savunmacı. Bu sene sık sık rakibin yıldız kısalarını kilitledi. 1’i savunacak kadar çabuk, 3’ü savunacak kadar güçlü. Fena bir pasör değil. Çok fazla top kullanmadan da takıma katkı verebiliyor. Eksisi bazen kendisini çok fazla kaptırıp çıkamayacağı
kalabalıklara dalabiliyor. Yine de top kaybı sayısı çok yüksek değil. Mclemore gibi drafttan ilk üçten seçilecek bi yıldız adayı ve yine ilk turdan seçilecek klas uzun Jeff Withey’nin yanında az top kullanmayı sorun etmeden liderlik yapması, freshman Mclemore’un ortadan kaybolduğu ilk iki turnuva maçında sorumluluk alıp takımı sırtlaması da artı puanlar. Az top kullandığı için göz alıcı rakamları yok ve bu yüzden Nba radarından uzak kalacak ama uyum sağladığı takdirde uzun bir Avrupa kariyeri onu bekliyor.





Peyton Siva (Louisville): Tam bir “şutunu geliştirirse...” topçusu. Siva ikili oyunlarda çok becerikli, müthiş çabuk ve iyi bir saha görüşüne sahip bir oyun kurucu. Kısa boyunu avantaja çevirip top hakimiyeti ve çabukluğuyla savunmacısını bakkala yollayıp takım arkadaşlarına pozisyon yarattığı oranda klas bi oyuncu. Topu tek başına kullanıp kendine pozisyon yaratmak zorunda kaldığı anlardaysa kötü şut tercihleri ve top kayıplarıyla tam bir zulüm. Yani Siva’nın etrafında iyi oyuncular bulunmalı ve asla Siva takımın birinci skor opsiyonu olmamalı. Yanında iyi bir skorer ve güvenilir bi uzun olursa p’n’r becerisi ve pas yeteneğiyle maksimumuna ulaşır. Şutunu geliştirebilir, en azından boş üçlükleri makul bir yüzdeyle atarsa değerli bi oyun kurucuya dönüşecektir. Çok da efendi, hayatın sillesini yemiş bi kardeşimiz ayrıca, karakteriyle de takım kimyasına katkı yapar.





1 yorum: