28 Mart 2013 Perşembe

türk basketbolu ve sorun yumağı

....................

ana sorun planlama ve mevcut sistem. çünkü mevcut sistemde değişmeyenler sorunları bir şeyleri değiştirerek halletmenin peşinde. görev başı yapan geçmişini bildiğimiz, başka organizasyonlarda harikalar yaratan coachlar bu topraklara geldiğinde kendi kimliklerini dahi unutur hale geliyor. bir şeyleri değiştirecek kadar görev yapacak süreyi değil; kadro mühendisliği, çalışma ortamını dahi sağlayamayacak kadar az kalıyorlar. hepsinin de gitme serüveni sonunda "gitmeyi haketti" etiketini yapıştırmak zorunda kalıyoruz çünkü hepsi işinden bezmiş, kimliğini kaybetmiş duruma geliyor. burada sorunun görev yapanlara yığılması en kolay yöntem.

sorun ise daha fazla karar verici mecralarda. en tepeden en alta kadar hepsinde. dönüp dolaşıp gelen çözüm önerilerinde herkes ağız birliği etmişçesine "altyapı" deyip duruyor. ama sadece dilde bu söylem var çünkü altyapının nasıl gelişeceği konusunda bir fikir yok. hatta üstüne altyapının özellikle erkek basketbolda altyapının ne durumda olduğunu dair, sorunun saptanması konusunda da bir fikir yok.

hep bildiğimiz hikayedir tony parker - ender arslan hikayesi. yıllardır -benim takip ettiğim yıllardır- bizim alt yaş kategorilerinde tepeye oynayan jenerasyonlar yakaladığımız bir gerçek. hemen hemen her yaş kategorisinde adını avrupa ve nba çevrelerinin bildiği oyuncuları yetiştiriyoruz. en azından yetenek olarak altyapıda nitelik sorunumuz çok. nicelik açısından ise ortalama nitelikte oyuncu sıkıntımız mevcut. ama asıl sıkıntı bizim oyuncularımızın 20 yaş sonrası a takıma çıkış evresi. nice yıldız adayları biliyorum ki 25-30 yaşına gelmişler 1. ligde zar zor süre buluyorlar. ama hayatlarından da pek memnuniyetsizlik duymuyorlar. çünkü avrupadaki meslektaşlarından 3-4 katı fazla para kazanıyorlar.

bence asıl sorun burada başlıyor. çünkü 20 yaşındaki adama sen 200k dolarlık kontratı veriyorsun ve senin sistemin bu adama diyorki sen 30 yaşayana kadar her sene en kötü halinle bu parayı kazanacaksın. çünkü takımlar türk oyuncu oynatmak, en azından takımında bulundurmak zorunda. iş ahlakı konusuna girmeden dahi oyuncuların kendini geliştirme, kariyer planlamasını yapma ihtimallerini parayla engelliyorsun. o oyuncu bir sene mersin'de diğer sene antalya'da yeri yurdu farketmez o paraları kazanacağını biliyor. bu en büyük sorun türk basketbolunda.

kimse de çıkıp demiyorki bu türk oyunculara çok fazla para veriyoruz. yabancı oyuncular için 1m dolar ayırıp türk oyunculara 2m dolar veriyoruz ama yine 3 tane yabancı oynuyor. bu böyle gitmez diye yırtınmıyor. herkes türk oyuncuların boyunduruğuna yenilmiş durumda. bakın en basit örnek tb2l'de sezon başı 1+1 gibi saçma sapan sistem varken 2 yabancıya dönülmesin diye yırtınıp durdurlar. ama şimdi n'oldu tb2l avrupanın en iyi liglerinden biri haline geldi. üstüne müthiş takımlar, müthiş heyecan oluştu. tbl'den çok daha sert, çok daha ilgi çekici bir lig haline geldi. sebep ne? takımların 2 yabancıyla oynaması değil mi?

tbl'de ise 3+2 sınırı var. dünyanın en gereksiz durumu. şimdi diyorlarki yabancı sınırlaması kalkarsa türk oyuncular nasıl oynayacak? altyapıdan çıkan oyuncular nasıl süre bulacak? kaba taslak bir hesap yaparsak 1. ve 2. ligde toplamda yaklaşık 400 kişilik bir türk oyuncu havuzu var. bu havuzdan emekliliği gelenlerle altyapıdan çıkanların yer değiştirmesi dışında bir sürkülasyon mümkün olmuyor. nba'e giden oyuncular dışında -senelik ortalaması son 10 yılda 0.5 civarı olsa gerek- bir çıkış mevcut değil.

oysa yabancı sınırlaması kalksa ve ücretler birkaç yıl içinde makul seviyelere gelse türk oyuncular için para kazanma zorlaşacak. haketmedikleri şişirilmiş ücretler yerine avrupadaki meslekdaşlarının kazandıkları paralara indiklerinde 1) kendilerini geliştirmek ve kanıtlamak zorunda kalacaklar 2) artık sadece önlerinde tbl'de oynama zorunluluğu kalmayacak. örneğin barış ermiş kimseden 1m küsür euro kontrat alamayacağı için avrupadan takım bakacak. engin atsür, cenk akyol milyon dolarlık kontrat bulamayacağı için tbl'den avrupada kalacaklar. ve daha niceleri avrupaya gidecek. avrupaya gitmek çok mu önemli diyenler için; altyapıdan çıkan oyuncular nasıl oynayacak sorusuna tekrar dönelim. sizin çıkarttığınız oyuncuların 400 kişilik havuzun içinde yer bulması mı kolay yoksa tüm avrupanın artık türk pazarına oyuncu alınabilecek pazar gözüyle buraya bakması mı? türk oyuncular türkiye'de kalarak mı kendilerini oyun, sosyal, kültür, mental anlamda geliştirebilir yoksa avrupaya açıldıklarında mı? kerem tunçeri, mirsad türkcan, ibrahim kutluay, serkan erdoğan, ersan ilyasova, hüseyin beşok örnekleri bir yerde diğer yanda ise örnek olarak verebileceğin tek örnek ömer onan ve kerem gönlüm. şuan 1 tane bile avrupada oynayan oyuncumuzun olmaması garip değil mi?

yabancı sınırının kalkmasının altyapıya dolaylı basketbola ise doğrudan diğer etkisi ise -ki bu etki diğer sorunumuz olan organizasyon ve planlama ile de irintili- takımların avrupada başarısının artması olacaktır. avrupada mücadele eden takımlarımız min 6 çoğu zaman 7-8 yabancıyla oynuyorlar. ki devşirme konusuna hiç girmiyorum. pasaportu alan ücretini 3'e katlıyor. sene başı kadro yapılandırılmaya çalışılıyor çok iyi bir oyuncu havuzu var mesele paul davis'le anlaştınız luka zoriç ihtimali de var ama şartlar size davis'in back-up'ı için ya semih'e 3m euro vermenizi söylüyor yada oraya kaya peker veya bora hun paçun'u eklemenizi. avrupada başarı gelmemesi için önünüze ilk engel burada çıkıyor.

orayı geçelim alt takımlara gelelim. acb'de 2m euroluk takımlar eurocup'da oynarken, kendi liglerin playoff mücadelesi yaparken senin liginde 2m euro'ya ligde kalmamaya oynayan takımlar kuruluyor. çünkü paranın 2/3'ü kafadan türk oyunculara gidiyor. 5-6 kişilik oynayabilecek bir rotasyon kurabilirsen ne ala yoksa işin zor.

işin para kısmında gördüğünüz üzere bir sıkıntımız yok. son yıllarda avrupadaki ekonomik kriz nedeniyle cazibe merkezi italya-yunanistan-ispanya'dan tusya-türkiye-ispanya'ya döndü. ki ispanya'da da ekonomik krizin etkileri hayli fazla. biz ise maalesef bu fırsatı yabancı sınırlaması ve organizasyon eksiklikleri sebebiyle şimdilik değerlendiremedik.

maalesef hala basketbola yön verenler birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmış aralarında ahbap-çavuş ilişkisinden fazlası olan, bu pasta  küçükken de biz vardık şimdi dışarıdan gelenlere ekmek yedirmeyiz diyen kişilerden oluşmakta. istediklerini çemberin dışına itip, kırımadıklarının haklarını hem saha içi hem saha dışında namus gibi koruyan kollayan bir yapı bu. koltukta kalmanın başarıyla değil birileriyle iyi geçinmeyle sağlandığı, bir koltuğa gelmek için kayınbiraderimin yeğeni, hüseyin abi'nin hısımı, şapkalının oğlu olmanın yettiği, her açıdan olgunlaşmış eleman yetiştirici vasıflı eğitmenden çok birilerinin sakallarına sürtünmenin daha olası olduğu bir yapı.

tabii bu yapıda işini hakkıyla yapan ve bir şeyler yapmak isteyen insanları tenzih ederim. onlar genelde 2 ay sonra takımın kapanıp kapanmayacağını bile bilmeden işlerini yapmaya çalışanlar. biz 3 senelik planlama diyoruz adam geçen yılın borçları nasıl olur da kapanır biz de transfer yaparız onun derdinde. bu sene 2m olan bütçenin seneye 1m olmasının bile garanti olmadığı yerlerde peri masal yazmaya çalışıyorlar. neyse herkesi anmış olduk. sanırım bitti.

aslında bu yazıyı ben değil ciddiye alınacak bir insana sorarak bu noktaya çıkmayı planlıyordum ama 1 aydır ondan haber yok. ben de aras kafkaslı'nın kadın basketbolu üzerine yazdıklarının mürekkebi kurumadan gündeme servis edeyim dedim. sonuçta çabamızın adı türk basketbolu.

1 yorum: