26 Haziran 2012 Salı

nba 2011 2012 sezonu / progresif nasreddin hocalı / konulu #1

nasreddin hoca bir gün göl kenarına gider. bu sefer yalnız değildir, yanında köyün ihtiyar heyetinden gregg popovich ile muhabbet etmektedirler. gregg popovich olay yerine bir kutu yoğurt alarak gelmiştir. nasreddin hoca'nın yoğurdu nereden aldın sorusuna san antonio'da bir süpermarketten aldım diye cevap verir gregg popovich. hoca lafı sokar: "siz nba'de small market takımsınız, süpermarket değil de small bir market olmasın, mesela a101". gregg popovich inceden bir gülümser, yalnız bu ince gülüş gayet nasty bir gülümsemedir. gülümsemesini çok uzattığını farkedince zaman içinde yüzünün kırışmasından korkup gülümsemeyi bırakır ve cevabı yapıştırır: "bak hoca koskoca adamsın, camin var cemaatin var. yakışıyor mu sana böyle laflar sokmak. marketimiz small olabilir ama duncan'ımız var büyük. biz bir aileyiz. birbirimize parayla pulla değil sevgiyle bağlıyız. bu sevginin bizi getirdiği nokta da ortada. kaç senedir spurs artık bitti yeni yapılanmaya gitmesi lazım deniyor ama biz hala zirveye oynuyoruz." nasreddin hoca gregg popovich'e yine bağladın yaşar usta'ya, takılıyoruz işte, yoğurdu aç da yiyelim der. beraber yoğurdu yerler. hoca cevabı yapıştırır "ya tutarsa". bu sefer bu lafın hiç bi şey ifade etmediğini ve tekrara düştüğünü farkedince kendini tek iyi yaptığı iş olan üçlük atma işini yapamamış matt bonner gibi hisseder. bu duygudan uzaklaşmak için gölde biraz yüzmeye karar verir. gregg popovich yaşlı adamsın yeni yoğurt yedin su seni tutar deyince hocanın cevabı "ben alışkınım gregg 3 yaşından veri yüzüyorum" olur. bunun üzerine gregg popovich yapıştırır cevabı "ya tutarsa"

popov reyizin iğrençleştiğine kanaat getiren nasreddin hoca köye doğru yol alır. yolda lebron james'e rastlar. elinde bir yüzük vardır lebron'un. madem evlendin beni niye düğününe çağırmadın diye sitem eder hoca. lebron only god can judge me diye cevap verir. hoca ingilizce bilmemektedir ama bilmediğini belli etmemek için anlamış gibi yapar ve yoluna devam eder, içinden amk artizi diye küfretmeyi de eksik etmez. yolda bir boğaya rastlar. boğa topallayarak gitmektedir. şikagocular köyünden geldiğini anlar. telefonunda hızlı arama tuşunda 8 numaraya kayıtlı kankası şikagocular köyü muhtarı tom tibadu'yu tek bir parmak hareketiyle arayarak geçmiş olsun diler. muhtar tibadu boğa umarım iyileşir de salığına kavuşur, yoksa önümüzdeki seneler çok sıkıntı yaşayacaz diye derdini döker. hoca ya tutarsa diyerek telefonu kapatır. bu anlamsız hareketi üstünde kendisinden iyice nefret etmeye başlayan hoca abdestini tazelemesi gerektiğine kanaat getirir. çeşme başına gider. 

mes üzerinden abdestini alırken, hohohohoho hohohoho hohoho diye bir ses duyar. yakınlarda bir yerlerde noel baba var heralde diye geçirir içinden. ülke iyice batı kültürünün asimilasyonuna uğradı, noel baba da nesiymiş diye söylenirken epey kilolu celtics t shirt ü giyen bir adam belirir çeşmenin arka tarafında. kaan kural'ın ta kendisidir. hoca kaan kural'a bütün gün nba maçı izliyorsun bir kez olsun camiye uğramadın diye sitem eder. kaan kural biraz utanıp sıkılır ama enbiey konuşma huyundan vazgeçmez. 1985 all star smaç yarışmasından açar konuyu. hocanın dinlemeye tahammülü yoktur ve abdestini tazeleyip çeşme başından ayrılır. kaan kural her zamanki gibi sohbetin sonunda "hoşçakalın" ı eksik etmez. yine ya tutarsa'lık bir malzeme çıkmadığı ve cevabı yapıştıramadığı için üzgündür hoca. pep pe pep pe çok üzülüyor şarkısını mırıldana mırıldana camiye gider. namazı kıldırır ve evine döner.

evine geldiğinde misafirliğe stan van gundy ve eşinin geldiğini görür. yine dwight howard'dan şikayet edecek bütün gece diye içinden geçirse de bunu dışarıya yansıtmaz, misafire hürmeten zoraki de olsa gülümsemeye gayret eder. hocanın eşi sofrayı kurar ama sofrada hocanın bir önceki gün aldığı ciğer yoktur. hoca karısında döner "ey hanım ciğer almıştım neden pişirmedin?". hanım dwight howard yedi hoca diye cevap verince, stan van gundy araya girer. tamam howard az ipnelik yapmadı bu sene ama bi sürü parası var neden gelsin sizin ciğeri yesin diye sorar. hoca van gundy'ye hak verir. sermayeyi kediye yüklesen daha mantıklıydı hanım diyerek kızar. tarhana çorbasıi tereyağ, bal, zeytin ile akşam yemeği geçiştirilir. yemek esnasında yağmur bastırır aniden. stan van gundy yağmur başladı daha da şiddetlenmeden ben kaçayım der. allah'ın rahmetinden kaçılır mı gandi diye cevabı yapıştırır hoca. stan van gundy bu altta kalır mı "ben allah'ın rahmetine basmamak için kaçıyorum". hoca, bu benim lafımdı, herkes benim laflarımı aşırıyor diye kendi kendine söylense de üstelemez. misafirini yolcu eder, uyumaya gider.

hocayı bir türlü uyku tutmaz. biraz köyü dolaşayım diye yatağından kalkar. tam evin kapısından çıktığı anda başına geçirmeye çalıştığu kavuğu yer düşer ve çamura bulanır. hocanın eşi tıkırtılara uyanmış ve aşağı inmiştir. hocanın kavuğunu görünce yapıştırır cevabı "iyi tarafından bak hoca ya içinde sen de olsaydın". benim lafımı bana karşı kullanma diye şikayet eder hoca. köy meydanına doğru ilerlerken köyün yeni atanan genç öğretmeni erik spoelstra'ya rastlar. belli ki onu da uyku tutmamış diyerek öğretmen beyle muhabbete başlar, halini hatrını sorar. spoelstra nolsun öğrencilerle uğraşıyoruz, hepsi çok yetenekli çocuklar eğer başarılı olurlarsa ne mutlu bana der. hoca içinden geçenleri şakaya vurur gibi yapıp direk söyler "olurlarsa da sana rağmen olurlar öğretmen bey. bu sene soruları tübitak hazırlıyormuş doğru mu?". hoca kendi sorduğu klişe sorudan nefret eder, cevabı beklemeden iyi geceler deyip köyü dolaşmaya devam eder.



not: cenk erdem beylere selamlar

15 Haziran 2012 Cuma

teşekkür & özür


galatasaray erkek basketbol şubesini ayağa kaldırdığın için; 2010-2011 sezonunda futbol takımı felaket bi sezon geçirdiği dönemde, galatasaray erkek basketbol takımını 21 sene sonra finale çıkardığın, taraftara tutunacak bir dal verdiğin için; bizleri tekrar salona topladığın, en sıradan gözüken lig maçını yayınlayacak kahvehaneler arattırdığın için; 

euroleague'e kalmak bile büyük olay olur derken final 8 i talihsiz bi şekilde kaçıran bi takım yarattığın için; euroleague'de final oynayan iki takımı yenmeyi başarıp bu taraftara asla unutamayacağı zaferler yaşattığın için; zaten erkek basketbolu takip eden adamların daha da yakından takip etmesini sağladığın için, basketbola dair hiç bi şey bilmeyen adamları neredeyse "en iyi yaptığımız iş olan ikili oyunları oynayamadık, savunmada perdeden sonra adam değiştirsek daha iyiydi" noktasına getirdiğin için;

hakkında o kadar karalama kampanyası yapılmasına rağmen centilmenlik örneği gösterip sessiz kaldığın için (gerçi keşke konuşsan koç), şubeyi yönetimin güç gösterme aracı olarak kullanma noktasına getirecek kadar çekici bir yapı haline getirmede en çok katkıyı veren olduğun için (bunu açmayacam şimdilik), yavşak olmadığın - duruşundan hiç taviz vermediğin için; ve şu an aklıma gelmeyen daha bir çok şey için;

teşekkürler.


bana göre kesinlikle mahmuti ile yola devam edilmeli, iki senedir süre gelen yapının istikrara kavuşması - şubede artık bi basketbol aklının iyice yerleşmesi gerekirdi. beşiktaş milangaz'ın sezonu kupalarla kapatması- yarı finalde galatasaray'ı elemesi ve tüm medyada "beşiktaş bunu galatasaray'ın yarı bütçesiyle yaptı" dezenformasyonu galatasaray yönetimini de etkiledi. basketbolu bildiğini sanan yönetim tarafından, türlü oyunların oynandığı bir süreç sonunda görevine son verildi. tamam yollar ayrılabilir eyvallah ama bu süreçte yaşananlar galatasaray değerlerini ayaklar altına aldı, beni kulübüm adına utandırdı malesef. 

hatırlanacağı üzere beşiktaş serisi henüz başlamamışken mahmuti'yle sözleşmenin  uzatıldığı açıklanmıştı galatasaray spor kulübü resmi sitesinden. tbl yarı finalinde elenince başarısız oldu bu takım etiketini lap diye basmaktan çekinmeyen, basketbolu çok iyi bilen! yönetim, koçla yolları ayırma kararı aldı. buna son derece tepkiliyim ama bundan daha vahim nokta bu süreçte yaşananlar oldu. medyada mahmuti'yi itibarsızlaştırmak için yapılan onlarca karalamaya karşı hep sessiz kaldı yönetim. 

bu karalamaları tekrar burada dillendirmeyeceğim; sebebi bunlar konuşuldukça üzerine yapışıyor olması bu düzgün adamın. yönetim tarafından bu dedikodulara dair doğru veya yanlış tek bir açıklama yapılmaması, bunların yönetim kaynaklı olarak piyasaya sürüldüğü tezini gayet güçlü kılıyor kimse kusura bakmasın. farzedelim bilerek değil de tembellik edildi, iki yıldır kulübüne hakkıyla hizmet etmiş adamın bu kara propagandaya maruz bırakılmasına sessiz kalmak affedilemeyecek bir yanlıştır nazarımda. oktay mahmuti'nin resmi olarak ayrıldığını menajerinin açıklamasıyla öğreneli 24 saati geçmişken, hala lütfedip resmi siteden bir açıklamayı taraftardan esirgeyen yönetime selam olsun. koç mahmuti'den özür diliyorum yönetim adına.

"fenerbahçe'ye giderse o zaman göreceğim sizi" cilere de bi iki şey söylemem lazım. mahmuti sene içinde kendisine hangi takımlısın diye sorulduğunda yavşaklık yapmayarak takım tutmadığını sadece kızılyıldız'a sempatisi olduğunu söylemiş bir adamdır. 


"ben galatasaraylıyım diye bağırarak başarı gelmez. bir şeyler üretmemiz gerekiyor. bunlar herkes için geçerli. oyunculara da söylediğim bu, kendi adıma da başlangıç noktam bu. tekrar söylüyorum ben galatasaraylı değilim. çok eskiden kızılyıldız taraftarıydım. türkiye’ye geldikten sonra herhangi bir kulübe sempatim yok. bunu da saklamıyorum. popülizm olsun diye galatasaraylıyım diyebilirdim. burada beni armayı öperken de görebilirdiniz. bunlar çok önemli değil. günümüzde türk insanı artık bunları istemiyor. önemli olan galatasaray içine neler yaptığımız ve yapmadığımız. popülist yaklaşımlardan ziyade realist davranmalıyız, daha üretken olmalıyız. "

hiç bi zaman galatasaraylı olduğunu iddia etmedi, sadece tüm konsantrasyonuyla işini yaptı. fenerbahçe'ye giderse kişisel olarak üzülürüm ama onca yapılanlardan sonra bunu yaparsa kendisine kızamam. umarım fenerbahçe yerine başka bi takımla anlaşır (mümkünse yurt dışında ve mümkünse euroleague'de mücadele eden bi takım) ve uzaktan onu desteklemeye devam etme şansı buluruz.

"kimse galatasaray'dan büyük değildir" ve "kişileri galatasaray'dan üstün tutmayın". içi boş ve sadece slogandan ibaret laflar. mahmuti ile devam etmek istiyorsak bunu galatasaray'ın geleceği için istiyorduk. lafının edilmesi bile komik. yönetimin galatasaray erkek basketbol şubesinin geleceği adına nasıl planları olduğu bilmiyorum. isterse en meşhur koç gelsin, büyük bütçe hazırlansın koç mahmuti'ye reva görülen muamele vicdanlarda yerini hep muhafaza edecek. bundan sonra erkek basket takımın geleceğini yazıp, çizip, konuşmaya devam edeceğiz allah'ın emri. umarım eski günlere dönüş olmaz, vizyonu en az mahmuti kadar hatta ondan daha ilerde bi koçla anlaşılır ve şubeye hakettiği yatırım yapılır. 


ama içimiz buruk...

14 Haziran 2012 Perşembe

HAKKINI VEREMEDİKLERİMİZ

Cenk Akyol'un fun club'ları olduğu bu dünyada bazıları gerçekten doğuştan şanssız. Hep hak ettiklerinden az ilgi görmüşler, hep emeklerinin kaymağını başkaları yemiş. Babaları bunları ancak uykularında öpmüş, kızlar tarafından hep arkadaş olarak görülmüş. İşte onlardan sadece 5' i:


Yemin ediyorum Hakan Demirel'i top diye oynar Soner Şentürk. Daha 25 yaşında 250 maça çıkmış adam. Kardeşi Caner Şentürk ile beraber Darüşşafaka'da 46 sene oynadı. Şimdi Erdemir'de. İstatistiklerine baktım 10 sayı 5 asisti var maç başına. Hızlı hücuma en iyi çıkan ve bitiren guardlardan. Savunmada salmaz, eli kolu durmaz. Şut yüzdesi felaket yalnız. Şutunu da geliştirirse (ki artık zamanı) en kötü Banvit'in 2.guardı olmalı.


İşte her takımın benchinde olması gereken adam. Barış Özcan. Şimdilerde hastalık, sakatlık falan yakasını bırakmıyor ama zamanında üçlükleriyle çok can yakmıştı. Köşeler onun yeriydi. Beşiktaş, Telekom, Banvit gibi baş altı takımlarda oynadı. İstikrarlı olsa Ömer Onan ile beraber anılırdı. Arada sahadaki davranışlarıyla bizleri sinirlendirdiyse de her daim eni boyuyla yarışan bu abimizin ismini google görsellere yazdığımızda diğer barış özcan'lara fark atmalıydı.


Kendisine hala Galatasaraylı Ersin Görkem diyesim geliyor. Göt zoruyla kaldığımız playofflar'da da vardı, Erman Kunter ile ligi 3. bitirip, yarı finalde Efes'e elendiğimiz sezonda da. Galatasaray'dan yetişip gittikten sonra 10 sayı ortalamanın altında bitirdiği sezon azdır. Son senelerde hep ligin kalburüstü yerli skorerlerinden biri oldu. Nbdl'den amerikalı gelir yüzde 15 isabetle 20 sayı atar ama bizim Ersin kaçırınca tu kaka olur. İzin vermem.


Galatasaray'a Savovic yerine Ümit Sonkol'un gelmesine razıydım. Ligin en iyi yerli uzunlarından ve hatta yanılmıyorsam ligin en skorer yerlisi. En azından boş şut bulduğunda yüksek yüzdeyle atıyor. İnce mince gözüküyor ama pota altında mücadeleden kaçmıyor. Bari Aliağa kıymetini bilsin ve formasının arkasında yazan isminin fontunu büyütsün.


Kıçı büyük ve pivot hareketleri gayet iyi. Bir pivotta olması gereken en büyük iki özellik Umut Yenice'de olmasına rağmen sakatlıklar yüzünden hep geri planda kaldı, hele Ülker'e kadar çıkmışken. Sonra Galatasaray, Beşiktaş, Banvit gibi takımlarda oynadı. Trabzonspor'da izledim en son kendisini, hala iş yapar. Bir kere kıçını dayayıp top sektirdi mi bir metre içeri girebiliyor. Kıç önemli.






11 Haziran 2012 Pazartesi

TEŞEKKÜRLER

san antonio spurs 2-0 öne geçtiği batı finalini 4-2 kaybederken sevenlerini üzse de, bütün sezon gösterdiği performansla koca bi teşekkürü hak etti. 66 maçlık normal sezon 50 galibiyet gibi müthiş bir rakam yakalandı, yine aynı sayıda galibiyet alan chicago bulls un ardından tüm nba de averajla ikinci oldu. playoff larda ilk iki tur, sırasıyla utah jazz ve los angeles clippers karşısında 4-0 la geçildi. hala içimi yakıyor batı finalinde 2-0 dan kaybetmek. seri bittiği günden beri acısı dinsin de düzgün kafayla yazayım diye bekledim; baktım dinecek gibi değil, hatırladıkça iç burkuyor, arayı uzatmanın manası yok diyerek yazmaya karar verdim. şimdi başta gregg popovich olmak üzere başroldeki adamların hakkını verip, bir kez daha teşekkür edelim.

gregg popovich; zamanında ligin en iyi savunma takımını yaratan adam, 2011-2012 sezonunda ligin en iyi hücum takımını yarattı. pek o ödüllere itibar etmesem de normal sezonda yılın koçu ödülünün sahibi oldu. bu ödülü alıp almaması mühim değil, gregg pop bizim gözümüzde zaten nba in en iyi koçu. hem saha içi hem saha dışında çok büyük karakter. efsane bi performans sergilediği (okc serisi 2. maç) maçta parker biraz afallayınca fırçayı basabilen, yıldız oyuncularının oyuncağı olan koçlardan değil. verdiği röportajlar, sorulara verdiği enfes cevaplar, şalgam suyu sevmesi (ehheh içse sever kesin), daha ne olsun.

aslında spurs ün basketbolunda 2009-2010 sezonundan beri bi değişim var. daha hızlı-tempolu oynayamaya çalışan bi spurs yaratmaya çalışıyordu gregg popovich. konferans yarı finalinde finiks'in temposu karşısında perişan olup 4-0 la geçilince daha seri bi oyun oynatması gerektiğine net olarak karar verdi popov. 2010-2011 sezonu da bu yolda bir adım oldu, yine normal sezon batıda lider geçildi ama ilk turda ters memphis eşleşmesi, normal sezon sonu yaşanan form düşüklüğü, ginobili'nin sakatlığı derken ilk turda veda edilmişti. 2011-2012 sezonunda ise müthiş keskin bir hücum basketbolu oynayan spurs'ü net bi şekilde gördük. 

35 ini geçmiş ginobili-duncan ikilisi ve yine 30 u bulmuş parker beyi, yan parçalarla harmanlayarak şampiyonluk adayı bir takım oluşturdu. ders olarak okutulacak müthiş hücum setleri, ikili oyunlar; zaten koca sezon hakkı verildi spurs'ün oynadığı oyunun çok fazla saymaya gerek yok. sezon başında g hill - kawhi leonard takası eleştirilmişti. gördük ki koç gregg popovich'in bi bildiği varmış. müthiş bi çaylak sezonu geçirdi kuvay. kilit isimlerden biri oldu. ileride spurs organizasyonun önemli bir parçası haline gelecek eleman. danny green den verim aldı, diaw ı adapte etti, gary neal malum. sezon başında backup guard olarak kadroya katılan sonra yolların ayrıldığı tj ford bile ara ara rajon rondo gibi gözüktü, gerisini siz hesap edin.

tim duncan; abi saygılar. yaş 36 yı devirirken, kimleri kimleri devirdi parkede. yıpranmış dizlerle griffinler'e ayar verdi, adam tim duncan. bu sezon elde edilecek yüzük en çok ona yakışacaktı (burada okc serisinin 2-0 dan kaybedilmesine koca bir off çekiyoruz yine). bu kadar karakterli, büyük bir adam olamaz. bu güzel abimizi dünyaya getiren anneye, o anneyi dünyaya getiren anneye, o anneyi dünyaya getiren anneyi dünyaya getiren anneye, en son havva anamıza teşekkürler. bu adam basketbolu bırakınca, basketbol epey eksilecek. şairane benzetmeler yapayım diyorum hakkını vermek için de beceremiyorum farkındayım. hakkını verme, büyüklüğünü izah etme telaşı panik yaptırıyor. abi tekrar saygılar.




manu ginobili; benim için en güzel noktaya geldim. hep belirtirim benim için en özel basketbolcudur diye. izlemesi müthiş estetik, kaybetmeye tahammülsüz hırslı basketbolu. 2011-2012 sezonu başladığında paez le konuşurken şu adamları doya doya izleyelim (ginobili-duncan) diyorduk, çok şükür bu keyfi yaşadık. ginobili sezon içinde şanssız bir sakatlık geçirip bi süre takımdan ayrı kalsa da anılarda yer edecek performanslar sergiledi. nefis turnikeler, asistler. son oklahoma serisinin 5. maçında (kaybetsek de bana göre en güzel-stresli maçıydı serinin) coştuğu anlar (maçı uzatacak üçlüğü de girseydi yine bir ah çekiyorum). hiç bir zaman ortaya yürek koymaktan vazgeçmeyen, bana göre dünyanın en estetik basketbolcusu ginobili'ye de sevgiler, saygılar, teşekkürler.



tony parker; yıllarca hep kızarak sevdik parker'ı. yeteneklerine laf yok ama playoff ta eli ayağına dolaşması, oyundan düşme ve saçmalama kapasitesi yüksek olması sebebiyle kızarak sevdik. geçtiğimiz sezon memphis serisinde kötü oynayınca siz şu parker ı bi gönderin artık diyenlere "elin fransızı gelmiş gözyaşı damlatıyor abi biz onu çoktan öyle kabullendik" diye savundum. bu sezon normal sezonun en iyisiydi takımda tony parker. 2010 öncesi spurs'te ki gibi duncan üzerinden değil, parker'ın hızına dayalı bi oyun oynattı gregg popovich. playoff larda zaten ilk 2 tur çok kolay geçilirken, okc serisi de parker'a özel olarak kızabileceğimiz bi seri olmadı. kendisinin winner olmadığını zaten malum. bunca yıl gregg popovich yerine başka bir koçla çalışsaydı bana göre şu saygınlığı olmazdı. gregg popovich bir godfather olarak parker'ı saygı duyulur bir oyuncu haline getirdi diyebiliriz. parker'a teşekkürüm bu şerhleri koyarak gerçekleşir. kusura bakmasın. e tabi seviyorum elemanı. ginobili-duncan-parker. üçlü bildik biz bunları. ama sana gif yok parker :(

"bu serüven böyle bitmemeliydi amınskym" diye defalarca iç geçirsem de manası yok. okc yi geçip, miami'ye, hatta tüm dünyaya doğru organizasyonun, olması gereken koç-oyuncu ilişkisinin, takım oyununun, basketbolun dersini vermek lazımdı. gerçi yine verildi bi nebze ama işte bi nebze. oklahoma serisinde hakemlerin de spurs aleyhine çok çalıştığını söylemek lazım. özellikle 6. maçın son çeyreği şaka gibi bi hakem yönetimi vardı. o maçı alsak 7. maçı her türlü alır şu anda spurs-miami final serisinin analizini yapıyor olurdum. aslınsa sadece 6. maç değil, önceki maçlarda da oyunun momentumunu değiştiren okc lehine bi sürü karar vardı. nba yönetiminin, finalde yüzü eskimiş san antonio spurs yerine, genç süper yıldızlarla dolu oklahoma'yı görmek istemesinin de serinin kaybedilmesinde payı olduğunu not düşelim. bi faydası yok ama.

neyse daha uzatmayayım. eyvallah diyelim her şey için tekrar. 
edecez yine kelam / gregg popov'a selam / şanlı spurs'e dilenmeye devam.

10 Haziran 2012 Pazar

sezon değerlendirmesi #2 sezon içi hamleleri



yarı final serisinin 2. ve 3. maçında ergin ataman show vardı. yapmak istediği her şeyi yapıp rakibine de sadece kendi yaptırmak istediklerine izin verdi. hamle üstünlüğü hep elindeydi. türkiye kupası maçından beri galatasaray için uyguladığı savunma stratejisini geliştirerek sundu önümüze ve çok da başarılı oldu.

ikili oyunları o kadar iyi savundular ki sadece değişmeli savunma üzerinden değerlendirmek yanlış olur. savunmada alan parselasyonunu muazzam yaptılar. daha dar alanda birbirlerine yakın oynayarak yardım savunmalarının hızını artırdılar. bunun handikabı olan riske edilen şutlar ise girmeyince resmen acziyet yaşattılar bize.

birbirlerine hem bu kadar yakın oynamaları birebirde savunulan adama mesafe vermeleri ve temastan olabildiğince kaçınmaları birçok takıma karşı tutmayabilir. fakat top elindeyken birden kafasını kaldırıp üçlük atabilecek tek adamı ender arslan olan galatasaray karşısında muhakkak ki işe yarayabilir.

peki neden mahmuti bu tuzağa düştü. neden 2. ve 3.maçın ilk devresi inatla p&r'ler ve hızlı pas oyununa devam etti?




bunun için öncelikle geçen seneye dönelim. taylor rochestie gidip jerry johnson geldiği ana kadar galatasaray aynı oyunu oynamaya çalışıyordu. sezon başı hazırlanan oyunlarda ilk değişiklik jj transferiyle oldu. bu biraz zaman alsa da galatasaray bundan verim almayı başardı. özellikle jj'ın hızını kullanarak açık alanda daha efektif olabildik, ayrıca ona biraz daha ayrıcalık vererek potaya gitmesi teşvik edildi bu sayede final serisinde dahi ondan ciddi anlamda faydalandık.

daha sonra ikinci hamle 1.çeyrek ve 3.çeyreğe aynı ilk 5'le başlama konusunda geldi. mahmuti sezon başından beri bir şeyi hiç değiştirmiyordu. maça başlayan ilk beşi 3.çeyreğe de aynı şekilde sürüyordu. ve ilginç biçimde bizim 3.çeyrek performansımız felaket ötesi bir hal alıyordu. ilk yarı oluşturduğumuz fark bir anda 5dk gibi kısa bir sürede eriyip gidiyordu.

bu konuda rancik-ermal ikilisi tercihini önce 3.çeyreklere shumpert'la başlayarak sonra da rancik'in sakatlığı sebebiyle de maça da bu şekilde başlayarak biraz olsun düzelttik. rancik döndüğünde ilk beşteki yerini alsa da 3.çeyreklerde aynı 5'le başlama zulmü bitmişti.

daha sonra banvit serisinde özel olarak hazırlanmış göksenin hamlesi geldi staff'tan. barış ermiş'i tam saha baskı ile yıldırma projesi tam anlamıyla seride mahmuti-ene düellosunu bitirmiş ve hamle üstünlüğünü bize getirmişti. bu sayede hem barış ermiş'ten kurtulduk hemde seriyi çok da zorlanmadan kazanmış olduk.

son hamle ise final serisinde fenerbahçe ülker'in zaaflarından yararlanmak için ermal'in geri plana itilip iyiden iyiye p&r hücumlarını kullanmamız oldu. bu sayede fenerbahçe uzunlarının özellikle oğuz'un ikili oyun savunmasında handikabını lehimize çevirmeye çalıştık

uzun uzadıya anlattığım bu kısım aslında oktay mahmuti'nin sezon içi ve maç içi hamlelerini kısıtlayan bir coach olduğunu göstermek içindi. mahmuti maç içinde hamle yapmaktan çok daha önce çalışılmış ve doğru uygulanabilen oyunları tercih eden, bunda ısrar eden bir coach. bu sezon da buna benzer bir süreç yaşadık.



ortayı kapatan uzun sevdasına zaza gelince oyun sisteminde belli bir değişiklik olması lazımdı. fakat bu değişiklik galatasaray'ın oyun kurgusuna çok tersti. takımın tüm kısa oyuncuları pas trafiği ve p&r oyunları için seçilmişti. zaza'lı bir sistemde başarılı olabilecek tek guard jamon gordon'du. zaten zaza'lı dönemde en çok ona yaradı.

zaza için oluşan değişiklik hem onun sakatlığı hemde lokavtın bitmesi nedeniyle sekteye uğradı ama jamon gordon'un daha fazla sorumluluk alması ve stop jump shot'larını daha fazla kullanması üzerine belli değişiklikler oldu. burada bir değişiklikte shumpert'ı belli aralıklarla 3 numara kullanma isteğinde gerçekleşti. shumpert'ın artık 3 numara oynayamayacağını erken kavradık ve 3 numara rotasyonunda mevcut boşluğu 3. bir guardla takviye ettik. ( göksenin-jamon )

burada sezon boyunca 3 numarada eksik kaldığımızı ve asıl hamlenin aslında buraya yapılması gerektiğini not düşmeliyiz. shipp'in varlığında dahi biz orada yeterli değildik.

konu çok uzun yavaştan sona doğru gelelim. mahmuti sezon içi hamlelerini hep kısıtlı tutmaya özen gösteren bir coach. belki kimileri ona neden sezon ortasında delici bir guard, post-up'ı olan bir uzun takviye etmedin, maç içinde neden 1-3-1 zone vs. denemedin diye sorabilir ama bunu yapmamış olması onu kötü bir coach yapmaz. sezon boyunca istikrarlı ve çalışılmış oyunları kusursuz yaptığı için göklere çıkartıp sonra takıma çalıştırmadığı savunmayı maçın en kritik anında tercih etmediği için eleştirmesi bana biraz acımasız geliyor. evet yapılabilirdi ama o daha iyi yaptığını tercih etti.

beşiktaş serisinde ise 3. maçın ikinci yarısında sezon boyunca oynadığımız oyunun aksine bir değişikliğe gitti mahmuti. topu dolaştırmak yerine ender ve nihad'ı potaya doğru gitmesi için kullandı. jamon gordon'un çok pasif kaldığı bir seride son umut belki de buydu. işe yaradı da 4. maçı bu sayede kazanma noktasına getirmiştik fakat orada da biraz hakem engeline takıldık desek yanlış olmaz.

ergin ataman mahmuti'ye göre çok daha esnek bir coach. saha içinde bireysel yetenekleri yüksek, lider karakterli oyunculara sahip olması sebebiyle her an cebinden çıkartığı yeni bir kartı kullanabiliyor. rakibin zaaflarını çok iyi etüd edip onun üzerine setler hazırlıyor ve oyunu sürekli lehine çevirebiliyor.

burada iki faklı yapıdaki coachun iki farklı sistemi var. hangisinin doğru yapı olduğu hangisinin orta ve uzun vadede daha faydalı olduğu tartışılabilir. ataman bu seride mahmuti'ye üstünlük sağlamıştır bu bir gerçek. fakat tüm sorumluluğu kenar yönetimine atıp diğer faktörleri göz ardı etmek bazı doğruları görmemizi engelleyebilir.

8 Haziran 2012 Cuma

sezon değerlendirmesi #1 mahmuti ve pivot

basketbol öyle oynanmaz!

nasıl oynanır. ben bilmiyorum. hiç coach olmadım, hiç parkede şampiyonluk maçına çıkmadım. son saniyede maç kazandıran üçlüğe imza koyan biri olabilecek kapasitem de yok zaten. ama bir oyunu izlerken en azından neyle, nasıl ve hangi şartlarda oynandığını bilebiliyorum.

mesela basketbolu izlemeye ilk başladığım zaman petar naumoski vardı. sonraları izlediğim her guardda onu aradım. sonra orhun ene'yi keşfedince kırmızı formada onu da ekledim sepete. ama yetmiyordu. sadece ikisi kadar biliyordum bu oyunu.

sonraları nba'in katkılarıyla (o zamanlar nba izlemek tbl-euroleague izlemekten daha kolay olduğu için) pozisyonları yavan yavaş öğrenmeye hazneyi genişletmeye başladık. naumoski gibi guardlar pek yokmuş onu anladım. ve kazanmak için tek doğru yol bir oyuncunun eline topu verip onun yapacaklarını beklemek değilmiş.

2010 dünya şampiyonasına gelene kadar basketbolda olan değişimler sanırım saymakla bitmez. yakın zamana fokuslanmak için 2010 türkiye güzel bir örnek. bu şampiyonada mucit tanjevic savunma konusunda elimizi güçlendirecek bir yeniliğe gitti. 5 forvetli sistem.

kerem gönlüm'ün 3, hidayet'in 2 numara oynadığı ersan ve ömer/semih'le tamamlanan 2-3-4-5 rotasyonu uzun kollar ve rakiplere karşı ayak hızlarının dezavantaj yakalayamayacağı eşleşmelerle muazzam işler başardı. bu sistem pek devrim niteliğinde olmadı ama işler sıkıştığı an ve doğru oyuncularla işe yarayabilecek bir değişiklikti.

bu kadar laf kalabalığının tek sebebi aslında mahmuti ve 5 numara sorunsalı. evet yine o konuya geldik. pivotsuz takım olmaz!





günümüz basketbolunda artık pozisyonların önemi ve değeri azaldı. galatasaray geçen seneyi hep çift oyun kurucuyla oynadı. bunu pao da kısmen yapıyor. diğer taraftan real madrid'in 3 numarasında kyle singler oynuyor playoff öncesine kadar velickovic de öyle. cska'da ise ak47 ve khryapa'yı 30-35 dk o rotasyonda izliyoruz. gerçi eskiden olsa zaten bu oyuncular 3 numara derdik ama yine değişen basketbolda 4 kısalı sistemlerin kullanılması ve 4 numaralı pozisyonda oynayan oyuncuların mutlaka dış şutunun olması gereksinimi nedeniyle ne velickovic ne de khryapa'nın 3 numara oynayamayacağını söyleyebiliriz ama oynuyorlar.

bu pozisyonların iç içe geçmesi sorununda en şansız pozisyon sanırım 3 numaralar. siena ekolü dersem yanlış söylemiş olur muyum bilmiyorum ama parkeye sertlik getirebilecek 3 numaraları ( bootsy thornton, sato, david hawkins, malik hairston, david moss ) tercih eden takımlar olduğu gibi geleneksel yugoslav basketbolu şutör forvetleri tercih eden takımlarda olabilir. 2 numaradan bozma kısa forvetle de şampiyon olunabilir, cska ve r.madrid gibi 2.05 boyunda forvetle de. yani başarı için tek bir kıstas tek bir doğru mevcut değil.

buradan hızla malum konuya tekrar dönelim. oktay mahmuti geçen yıl galatasaray'a geldiğinde piyasadan kopartabileceği tek türk uzun ermal kuqo'ydu. ermal o zamanlar twitter hesabını da aktif olarak kullandığı için sanırım gelen sorulardan birine verdiği bir cevaptı. diyordu ki ermal "oktay abi benden 15 kilo vermemi istedi"
oktay abisi ermal'den neden 15 kilo vermesini istesin. hemde takımın diğer pivotu luksa andric gibi 4 numara olarak lanse edilmiş bir oyuncuyken. çünkü oktay mahmuti'nin kafasında planda kalıplı uzun değil hareketli oyuna ayak uydurabilecek mobil bir uzun vardı. ermal'i p&r hücumlarında pek kullanması mümkün değildi zaten kullanamadı da ama en azından oynamak istediği basketbolu luksa'yla yakaladı.

luksa andric hem o sezonu hem de taraftara göre felaket biten bu sezonun en çok sayı atan oyuncularından biri. nedeni bizim en temel hücum organizasyonlarının göbeğinde olması. peki hem en verimli hemde başarısızlığın bayrak adamı luksa'nın özelliği nedir? iyi bir orta mesafesi yok, sırtı dönük hücumu yok, iyi bir ribaundçu değil, sert bir oyuncu değil ama bu adam ikili oyunları çok iyi oynuyor ve iyi bitiriyor. hani oktay mahmuti'nin vilnius dönüşü ntvspor'da söylediği bir söz vardı ya "iyi olduğumuz şeyleri mükemmelleştirip defolarımızı o şekilde bertaraf etmeliyiz" burada olduğu gibi luksa da iyi olduğu şeyi mükemmel yapıp kendisinde olmayan özellikleri gereksiz kılıyordu. çünkü ondan istenenler buydu. zaten başka bir şey istense vasat bir oyuncu olacak kendisi.

evet mahmuti'nin gelen başarının ardından söylediği sözlerle onu kutsarken şimdi aynı mantık çerçevesinde ona "en fazla 1 yıl daha süre verilmeli" deme cürretine sahip olabiliyoruz. çünkü kalıplar başarısızlık anında kanun haline gelirler. "pivotsuz takım olmaz"

ama beşiktaş şampiyon oluyor? dudley hangi ortayı kapatabiliyor, pops mensah hakiki öz be öz 5 numara mı? ama beşiktaş şampiyon oluyor. fenerbahçe ülker'in aslanlar gibi oğuz savaş'ı var ama ilk turda nakavt oluyor. 2.17'lik baraç çöp kovasını bile savunamıyor o nasıl olacak?

biraz sıkıldım artık sadede gelelim. galatasaray belki beşiktaş serisinde sırtı dönük oyun oynayabilen bir pivota sahip olsaydı şu an finaldeydi ve muhtemelen şampiyondu. ama galatasaray bu kadroyla sezon boyunca sırtı dönük hücum eden bir oyuncuya sahip olup onun üzerinden oynasaydı muhtemelen ligi 4. bitirip zaten ilk turda elenmişti. euroleague yerine de eurocup'da 2. turda herhangi bir rus takımından 20 sayı fark yenen iki maç ve grup aşamasında alınan tek galibiyetle evine dönmüştü.

galatasaray'ın kadrosunun doğru basketbolu buydu ve bunu oynadı. finale bölümüne kadar başarı mıydı? evet. sonrasında işler kötü gitti mi? evet. seneye diğer opsiyonları geniş bir uzun gelecek mi? muhtemelen. ama o zaman bu kadro değil o basketbola göre hazırlanmış bir kadro olacaktır.

yazı çok fazla uzun olacağı için bölüyorum izninizle. geriye kalan bölümleri de bilahare paylaşacağız.

7 Haziran 2012 Perşembe

SEVDİM SEVDİM BAK NE HALE GELDİM




                                  ümitlerim kırıldı bitti
                                          hayallerim yıkıldı gitti
                                          bu dert beni benden etti
                                          sevdim, sevdim bak ne hale geldim            


Önce galatasaray sonra spurs.. sezona müthiş başlayıp, efsane devam edip, fena hayal kırıklığı ile bitirdik. Oktay Mahmuti ve takımına teker teker hakkını verdikten sonra, Popovic ve takımına da başta (bismillah) Duncan ve Ginobili olmak üzere bir eyvallah deriz, olur biter.

6 Haziran 2012 Çarşamba

BENİM HALA UMUDUM VAR


San antonio spurs batı finalinde 2-0 öne geçtiği seride 3-2 mağlup durumda. İşler hiç iyi gitmiyor. bütün sezon makina gibi işleyen spurs hücumu kayboldu, oklahoma city li cengaverlere direnemiyor san antonio spurs savunması. bu postta işin teknik-taktik boyutuna girmiyorum. seri kaybedilmiş gibi hissetsek de, nakavt vaziyette olsak da, benim hala umudum var deyip çekiliyorum. melankoliğiz bu sıralar. kafamız da karışık.



"eyvallah dersin olur biter"



not: şarkıdaki tüm metaforlar uyuşmasa da,  uyuştuğu kadar.


1 Haziran 2012 Cuma

uzun bir aradan sonra mağlubiyet; spurs 82-102 okc

batı finalinde serinin 3. maçını okc, rahat bir oyunla 82-102 alarak seride durumu 2-1 e getirirken, spurs ün 20 maçlık serisine son verdi, playoff ta ilk mağlubiyeti tattırdı. alışkın değiliz uzun süredir yenilmeye, bünyede biraz sıkıntı yarattı. ilk maçta olduğu top kayıplarıyla başladı maça spurs. maç boyunca da devam etti bu. başta maçın yıldızı thabo sefholosha olmak üzere spurs'ü top kayıplarına zorladılar.spurs de uyumaya gelmiş bir şekilde oynayınca mağlubiyet kaçınılmaz oldu.

spurs'ü yenebilmek için iki şeyi iyi yapmak zorundasınız. ribaundlarda üstünlük kurmak ve savunmada çok aktif olmak. maç sonu bu istatistikte yalnızca 3 fark görünüyor ama (44-41) maç koptuktan sonra  dengelenen bi ribaund istatistiği bu. maç okc lehine kopana kadar okc ribaundları toplamayı başardı. en kritik alan ise top kayıpları. spurs maç boyunca 21 top kaybı yaparken okc nın sadece 7. kaybedilen toplar sonrası yenilen hızlı hücum basketleri direncimizi kırdı. tamamen maçtan kopuk bi spurs vardı. alıştığımız akıcı hücumları hiç göremedik. 

gregg popovich'in de formsuz olduğunu söylemek lazım. daha doğrusu çok önemsemedi, erken pes etti. işlememesine rağmen maçın başında duncan üzerinden çok oynadık. nerdeyse hiç ikili oyun oynayamadık. rotasyonda süreler kötü ayarlandı. sahada silinen matt bonner henüz maç kopmamışken fazlaca süre aldı, ginobili kenarda unutuldu. şu maçın tek güzel yanı herhangi bi sakatlık olmaması. mutlu olduğum nokta bu ise düşünün nasıl bir maç geçmiş.

bu kadar iyi giderken bi mağlubiyet sonrası işlerin tepetaklak olacağını zannetmiyorum. serinin dördüncü maçında alıştığımız spurs sahada olacaktır. koç gregg popov'un kasmadığı, vasatın üzerine çıkan oyuncunun olmadığı (belki biraz stephen jackson o da iyi şut attı ama kritik top kayıpları var), baştan kaybedilmiş hissi veren bu maçın olumsuz psikolojisini atmak lazım.  serinin 2-2 ye gelmesine izin vermeyelim.

ve yatalım artık...