29 Kasım 2012 Perşembe

galatasaray - kuban

galatasaray - kuban maçı için kalemlerimiz semih tuna'da.

"Çok nankör bir oyun basketbol. 24 sayı ile domine edip kazandığın maçı sana kaybetmiş hissi vererek yorumlatıyor, neleri daha iyi yapabilirdim diye sorguluyorsun.

Artık önümüze bakma vakti tabii, Ergin Ataman’ın deyimiyle maçlarını ‘eşit şartlarda’ oynadığı takdirde; ama kısa yol ama uzun yol bir şekilde finale ulaşacak bu takım.

Kuban oyuncuları ilk maçta neleri yapmış, bu maçta neleri yaptı:

-Rusya’daki ilk maçın ekstra skoreri Derrick Brown henüz Avrupa’ya uyum aşamasında. Kinsey’in geldiği ilk sezonda yaptığı stepslerden bolca yapıp ilk ayağını boşa atıyor. Biz ilk maçta onu yakın savunmuş ve hızlı ilk adımını engelleyememiştik ancak burada biraz mesafe bırakınca aptallaşıp 3 steps yaptı, kendini de maça veremedi zaten.

-Kalnietis’in yokluğu büyük şans, Calathes ile birbirlerini dinlendirebiliyorlardı. Dün oynayan Grigoryev’in yiyeceği 40 fırın ekmek daha olduğundan Pashutin’in istediği hiçbir şeyi yapamadı ve Pashutin benchte onu dövmekten beter etti.

-Krasnodar’daki maçtan önce Zubkov’a dikkat demiştim, ana makineleri zaten standartını gösterirken onun devreye girmemesi lazımdı. İkinci maçta biraz daha önlem alacağımızı düşünmüştüm ama oyuncular pek tanımadığından olsa gerek 2 boş üçlük attı, neyse nazar boncuğu olsun…

-Ergin Ataman’ın dersine en fazla çalışması gereken nokta Calathes savunmasıydı, hakkını verdi. 19 sayı attı belki ama onu savunan Hawkins-Jamont hep bir boşluk bıraktılar önünde, 2 tane soktu ama penetre edecek alanı pek fazla bulamadı, dış şutu da Rondo’dan hallice olduğundan çok yönelmedi.

-Baron&Jasa ikilisini tek vücutta incelemek gerek. Bu da Calathes savunmasıyla alakalı aslında. Calathes’in penetrelerine kısa oyuncular hiç yardıma gitmeyince Jasaitis’in tek üçlüğü dışında şut imkanı bulamadı ilk maçın çılgın atan 2 oyuncusu. Bir an boş bırakılmadılar, bırakılsalardı eğer Calathes gibi Avrupa’nın en zeki 2-3 oyuncusundan biri saniyelik dilimde onları görür, onlarda mancınığı bağlarlardı.

Şimdi bizim takımdaki oyuncuları tek tek ele alırsak;

-N’dong’un Sopot ve ligdeki kıytırık maçlarını saymazsak en büyük katkısı bu maç. Maric savunmasında, savunma dersi vermeyi bırak, adam kitap yazdı resmen. Bu takımın en önemli hücum planlarından orta mesafeyi de iyi kullandı, kısa oyuncularımıza pota altında alan açtı.

-Maçı izleyenler 3. çeyreğin sonuna kadar Engin nerdeydi diye sorabilirler, ama Ataman onu minimum kullanarak alabilecek doğru hamleyi yaptı. Tempoya ihtiyacımız olduğu maçta sakinleştirici Engin yerine deli Ender’i kullanmanın mantığını anlayabiliyorum.

- CenQ aQyol... Seninle taşak geçenler utansın be. Anadolu Efes’in Shumpert’tan sonra bize yaptığı 2. büyük kıyak. Galatasaray ile imzalamaya gelen Birkan’ı kaçırmasalardı bu efsane performansı izleyemeyecektik. Genç diye önümüze sunulan ‘peri masalı’ Birkan’ın Cenk’ten sadece 3 yaş küçük olduğunu hatırlatmak gerek.

-David bu maçta aşırı konsantrasyonunun kurbanı oldu. İlk maçta yaptığı gibi tepeden oynamak yerine dipten post-up ve çaprazdan p&r denemeleri ile fazla zorladı. Son hücumu 100 kere yaşasak 100’ünde de Hawkins ile oynarım ama setim bu mu olurdu, orada duraksarım.

-Ender ligdeki maçların aksine bu maçta biraz ürkekti, nedenini anlayamadım.

-Macvan’ın yüzü dönük aldığı hücum setlerini az kullanıyoruz. Ayakları orta seviyede hızlı, şuta zorlandı mı da çekinmeden atıyor. Bu maçta ilk çeyrekten sonra fazla oturdu.

-Jamont bu maçta fena sokmadı gibi gözüktü ama yine de 11’de 3 ondan beklentileri karşılayamadı. Domercant’ın sakatlığında muhtemel Arroyo transferi geleceğini düşünürsek 2 numara daha fazla koridor bulacaktır. Dün 1-2 pozisyon dışında yaptığı savunmaya şapka çıkardım, şu ana kadar Galatasaray’da gördüğüm en iyi bireysel savunmadaydı diyebilirim.

-Son olarak Erwin Dudley… Emir Preldzic’e (daha doğrusu sahip olduğu potansiyele) ne kadar hayran olduğumu yakın çevrem bilir. Ama net şekilde kabul etmek lazım, bu ligin istikrarlı olarak parkeye en fazla şey koyan devşirmesi açık ara Dudley. ‘Hücum iyi de savunmada yumuşak be abii’ ezberlerini 2 senedir zaten bozuyor, devam da edecek. Sahaya koyduğu yüreğin haddi hesabı yok, buna rağmen hala hakkını veremiyormuşuz gibi geliyor.

2 tarafın oyuncu incelemelerinden sonra takım olarak neler yaptık bir de oraya bakalım;

-Yapılan savunma tarifsiz, bir hafta içinde bir rakibe ancak bu kadar iyi hazırlanılır. Tüm pas kanallarını boş geçildi Kuban tarafından, ‘maçın sonunda başımızı ağrıtacak’ türden sayı bile gelmedi.

-İlk yarı uzunlar şiir gibi kullanıldı. 42-25 biten 20 dakikanın sonunda sadece uzunlarla Kuban’a 27-25’lik üstünlük kurulmuştu.

-Burda kritik isim yine Dudley, 2. Çeyrek başında Savrasenko’yu gören Ataman’ın panzehiri Dudley oldu. Savrasenko’nun uzağa çıkacak dizleri artık yitirdiğini görünce, Dudley yüksekte kaldı, yazmaya başladı. Zubkov’u 5’e çekerek bu dezavantajı kaldırmak istediler, az çok başardılar ama Maric’in girişi ve onun da Dudley’e pek çıkamayışı yine üstünlüğü yine bize geçirdi.

-20 top kaybına karşılık 4 top kaybı. (Yorumsuz)

-11-0’lık başlangıçtan sonra Jimmy’nin el üstü üçlüğü var, oradan sonra yine 8-0 seri geliyor. Sonraki basketlerini 7. Dakikadan sonra buluyorlar. 7 dakika içinde tek basket attırdık, bu süreçte gelen 19 sayının tamamı bilinçli.

-Deplasmanda yenilen pick and roll sayılarının haddi hesabı yokken, burda yediklerimiz 2 elin parmaklarını geçmeyebilir. İlk çeyrekte sadece Jasa’nın perdeyi kullanmasından doğan Zubkov üçlüğü var.

-Basket-faul olacak en az 6 tane top içinden çıktı potanın, daha net bitirebilirdik.

NOTLAR

-Calathes diye 3 kere haykırıp ardından Fuck you dedim tribünler sessizken, hakkımı verdiler L

-Domercant’a bir şey diyemiyorum, şanssızlık kadar kulübünde onu daha erken hazırlamak için sahaya sürmesi gereksiz oldu.

-Hawkins gibi liderim olsun, yatacak yerim olmasın. Maç çıkışı takım geri çağrılırken tünelden gelen oyunculara bir bakışı vardı ki ‘tamam abi hemen geliyorum’ deyip depara kalkardım öyle bakmasın diye. Furkan’ı da 3 üçlü çektirmesi için zorla taraftarın önüne çıkardı. Lakabının hakkını bu kadar veren başka bir adam yok dünyada.

-Hakemler… 24 sayı atıp domine ettiğimiz maçın 35’e gitmesini engellediler. Hele Sırp olan kadın hakem erkeksizlikten kudurmuş gibi çaldı çat çat."

28 Kasım 2012 Çarşamba

bozkır'ın spurs'ü var

meğerse şanlı spurs'ümüzün türkiye'de bir temsilcisi varmış, yozgat spurs. şehir gibi şehir yozgat'ın incisi, türkiye erkekler basketbol bölgesel liginde mücadele ediyorlar. hani takım gibi takım derler ya aynen öyle. keşfettikten sonra artık bize özel olarak ilgilenilecek bi takım daha çıktı. camiamıza hayırlı uğurlu olsun. orak çekiç örs yozgat spurs.



26 Kasım 2012 Pazartesi

kader maçı


ilk kuban maçının kavranamayan önemi ve ergin ataman'ın maç sonu "bu bir bahane gibi olacak ama gerçekten bu bir bahane" dediği yaşanan aksaklıklar ve uleb'in takındığı tavır sonrası galatasaray taraftarı maçın yine gerçek anlamından uzak olsa da tribün adına maça yoğu ilgi gösteriyor. intikam maçı havasına bürünmüş durumda şimdiden.

ancak bu maçın ilk maçta olduğu gibi yine önemli hayli yüksek. eşleşme açısından grubu lider bitirmemiz gerektiği ve gelecek turlar için bunun bize avantaj getireceğini konuşuyorduk. şimdi ise son maç donetsk deplasmanına mutlaka ve mutlaka ilk2'yi garantilemiş olarak gitmemiz gerektiğini. çünkü son maça +4 sayı averajıyla gitmek ölüyü bile diriltir. o riske girmemek lazım.

ilk kuban maçında yaşanana onca aksaklık ve "bahane" üretebileceğimiz şeylere karşılık bana göre o maçı kazanma ihtimalimiz normal şartlarda da yoktu. özellikle oyunun her alanında kuban bizden daha iyi hazırlanmış ve maçı da daha fazla istiyordu. elimizdeki verilerden jimmy baron imkansızları soktu, calathes'i durduramadık hezayanları ne yazık ki maç öncesi görünen ve bizim önlemden daha fazlasını yapmamızı gerektiren detaylardı. olmadı yapamadık. zaten 24-24'den sonra da maça ortak bile olamadık.

ilk kuban maçı için yazdıklarımız burada. şimdi ise daha başka bir stratejiye ihtiyaç duyuyoruz. bu maçı kazanmak zorundayız. ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiği ise bence bazı noktalarda çok açık.

- bu tip tansiyonu yüksek ve kazanılması gereken maçlar savunmayla ve düşük tempoyla kazanılır ama bence bu kuban maçını atarak kazanabiliriz. bu maç özelinde en çok ihtiyaç duyduğumuz şey yüksek tempo. ilk maçta da söylediğimiz gibi erken atışlar bulmalıyız ve ilk maç işe yarayan potaya uzak tepe pr'lerini bol bol oynamalıyız. mariç'in tepeye çıktığı her oyunda onların birbirine yakın oynayan savunması deliniyor ve biz alan bulabiliyoruz. diğer türlü müthiş yardımlaşıyorlar.

- tempo bize neden gerekli sorusunun diğer cevabı ise onları düşük tempoya mecbur hücum etmeleri. ilk maçta bize karşı 7 kişilik rotasyon kullandılar ve en büyük silahları dış şut. bu elimizdeki 2 donenin de panzehiri yüksek tempo. bu yüksek tempoda muhakkak ki şut yüzdeleri düşecektir.

- hücumda calathes'in yalancı penetresi yada pr oynaması sonucu dışarıda mutlaka boş adamı buluyorlar. burada switch yapmak onlardan çok bizim aklımızı karıştırıyor gibime geliyor. sürekli olarak şutlara geç kalıyoruz. bu maç için belki adam değişmeleri yapmayabiliriz.

- savunmada riske edemeyeceğimiz 2 nokta jimmy baron ve simas'ın şutları, calathes'in penetreleri...mesela illa riske edeceğimiz bir şey arıyorsak savunmada calathes'in şutlarını riske edebiliriz. özellikle ikili oyunlar sonrası.

- hücuma dönecek olursak yüksek tempo bizim için muazzam bir silah ama bu silahı kullanma şartları da var. eğer hücumun başında pr oynamayacaksak yada 2-3 numaralardan penetre etmeyeceksek bu tempoyu yakalamamız zor. domercant için özel hazırlanan screen oyununa ve dış şut yüzdesine de feci halde ihtiyacımız var. çünkü o savunmayı birbirinden koparmak şart.

sonuç olarak yüksek tempoda oynamak, uzunların sürekli tepede potaya uzak ve erken perdelerde kullanmak, savunmada ise belki calathes'i riske ederek maçın tüm ibrelerini bize çevirebiliriz. bu sayede yüksek skorlu bir maçta belki ikili averaj için bir umut dahi sağlayabiliriz maç içinde. kazanacağımızı düşünüyorum ancak maçı düşük tempoda tutarak, haydi iyi savunma yapalımla onların şut yüzdesini aşağı çekemeyiz. zaten tek silahları da bu değil. içeride mariç'i de kullanacaklardır çarşamba günü. yani demem o ki tempoyu calathes'in ellerine bırakırsak gruptan çıkma şansımız bile tehlikeye girer...

23 Kasım 2012 Cuma

joey dorsey und torey thomas


zirveye oynayan bütçeli takımların sezon ortası transferlerine hep mesafeli olmuşumdur. defalarca denenen ve büyük bir kısmında da nokta atışı sağlanamayan bu transferlerin %95'lik kısmı ertesi sene takımda olmaz ve mevcut sezonda da dişe dokunur bir fayda sağlayamadan paraları cukka edip yol alırlar. sonuçta aldığınız her oyuncu ira clark çıkmıyor işte.

neyse son dönemde ira clark performansı sağlanan sezon ortası transferlerinden biri de geçen yılın euroleague ve peri masalı şampiyonu olympiacos'un caja'dan aylık 20k dolar'a kandırdığı uzun oğlan joey dorsey'di. kendisi bu transfer için "sırf ivkoviç'le çalışmak için kazandığım paradan feragat ettim" diyerek söz ediyor. bu açında dorsey'in en azından avrupa basketbolu biliyor oluşu ve mental yapısı hakkında güzel fikirler elde ediyoruz.

dorsey euroleague şampiyonluğu sonrası bu yazın gözde isimlerinden biriydi. hatta n'dong öncesi ismi bizimle de anıldı. kale bekçisi arayan, ribaund alsın, blok yapsın hücumda da pota altında - pardon dibinde - aldığını potaya vursun bana yeter diyen takımlar için ideal bir pivot ama hepsi bu kadar. yani ondan büyük beklentilere girmek yada efenim ne bileyim milyon dolarlık özel oyuncu yaratmak pek mümkün değil. bence...

işte dorsey böyle bir oyuncuyken açıkçası kendisini de pek beğenmem. tüm bu veriler ışığında gördüğü ilgiden dolayı overrated olduğunu düşünürüm. dorsey'in olympiacos'dan ayrılma sürecine biraz alakadar olanlar biliyordu mutlaka dorsey nba'e gitmek istiyorum diyerek zor da olsa oly'den çıkışını aldı. oly önce onu göndermek istemedi fakat çare kalmayınca euroleague'den başka bir takıma gidemez maddesi koyarak yol verdiler. tabii biz dorsey'in nba'de 6-8dk en azından top oynayacağı bir takıma gitmesini beklerken herifçi oğlu zang diye sabahın köründe gaziantep'e imzayı atmış. şaşırmadık diyen yalan söyler. büyük sürpriz oldu. zaten anladığımız kadarıyla doğan deniz de hala şaşkın. olsun güzel iş çıkarmışlar.

peki dorsey antep'te ne yapar? işte en güzel soru da bu. rotasyonda 16-18dk aldığı takımlarda ne verebileceğini kestirebildiğimiz bir oyuncu dorsey ama düşmemeye oynayan düşük bütçeli bir takımda 30dk süre alıp ne verebileceğini tahmin etmek hayli güç. bazı oyuncular vardır küçük takımlarda iyi süreler alıp fark yaratır ama büyük takımlara geçince daha az süreler alarak sıradanlaşır ve verimsizleşir. kimi oyuncu ise iyi bir takımda 10dk süre alıp oynadığı her dakikanın hakkını verirken daha fazla süre alacağı bir takıma gidince performansı süresiyle doğru orantılı şekilde artmaz. ilk tanım daha çok yaratıcı ve biraz tek yönlü oyuncuları ikinci tanım ise parkede olduğu anlarda oyuna farklılık getiren ( sertlik ,savunma, şut, hız vs ) oyuncuları barındırıyor. işte ben dorsey'in ikinci tanıma daha fazla uyduğu kanısındayım. ama izleyip göreceğiz.


torey thomas olayında ise tersten bir şaşkınlık yaşamadım desem yalan olur. torey thomas burada ve twitter'da daha öncede yazdığım gibi avrupaya gelmiş en kötü amerikalılar listesine muhakkak girer. oyun olarak ekstra hiçbir artısı olmayan, sadece oyunu kontrol edebilen bir oyun kurucu. yaratıcı desen değil, delici desen değil, şut desen yok. ama bu adam geçen sene rusya'da iyi bir sezon geçirdikten sonra baaağzı nedenlerden* dolayı partizan'a kakalanmış. onu partizan'da ilk izlediğimde de söyledim dule'nin bu adamı izleyip almasının imkanı yok. yok eğer izleyip almışsa daha büyük ayıp.

erdemir cephesinde ise durumlar daha ilginç. hakan demir gibi büyük saygıyı hakeden bir coach maddi nedenlerden ötürü tam olarak istediği kadroyu kuramadı. zaten bunu hakan demir gibi işi oyun kurucudan başlatan bir coachun pg olarak elinde henderson'la sezona başlamasıyla görüyoruz. henderson iyi bir skorerdir ama pg değildir. daha çok combo bir guarddır. bu açıdan erdemir'in bir oyun kurucu ihtiyacı olduğu açıktı fakat erdemir kulübünün maddiyatı da düşünerek 3 yabancı oynatıp tbf'den ekstra gelecek parayı da alıp biraz rahatlama isteğiyle bu iş sezon başında olmamıştı. şimdi ise elzem olmuş ama maalesef isim olmamış.

işin maddi boyutuna girince torey thomas gibi bir oyuncunun tbf'den artık gelmeyecek olan parayı da hesaba katarsak maliyetinin yaklaşık 200k euro olduğunu tahmin edebiliriz. bu çok ciddi bir rakam. sene başı bu paraları gözden çıkartmış olsalar en kral pg'yi alırlardı ya neyse. 

torey thomas'a dönecek olursak erdemir'e ne verir sorusunun cevabı bence çok muğlak değil. asıl soru ondan beklentiler ne? hakan demir ondan ne istiyor? eğer istedikleri şey tempoyu tutsun, topu getirsin, top kaybı yapmasın bana da maç başı 5 sayı, 4 asist yapsın ise torey thomas bunu yapar. ama fazlasını yapamaz. bu adam çin'den gelmiyor, gözümüzün önündeydi. nerelerden kaçıncı hafta kovuldu, hangi - o ülkede de mi basketbol varmış - denecek ülkelerde oynadı onu da biliyoruz. bence kötü bir oyuncu hatta çok kötü bir oyuncu ama beklentiler bu düzlemdeyse sorun yok. o maliyeti sorun etmiyorlarsa tabii.



* kendilerinin menajeri mişko oluyor da.


21 Kasım 2012 Çarşamba

panorama harem #garb #2

bu hafta avrupada ne oldu köşemizde caja laboral ve coach enflasyonu, avrupaya göz kırpan nba kaçkınları ve öne çıkan performanslarıyla bizimkiler ne yaptı var. şimdi detaylar ashgdjkasljkdşald bu bloggerlıktan ntvspor'a yatay geçiş süresi bitmedi değil mi henüz : )

caja laboral ve dusko ivanoviç


uzun bir süredir beklenen bir ayrılıktı aslında bu. düşen bütçe ve kalite neticesinde çoğu maçta 8 kişilik rotasyonla mücadele etmek zorunda kalan caja'da ivanoviç sistemi bile işlemez hale gelmişti. guard rotasyonu rochestie, cabezas, thomas huertel olan bir euroleaguetakımı nihayetinde. cabezas da son şans yani.

neticesinde bu birliktelik sonlandır. ivanoviç yerine daha obradorio maçı bitmeden pesiç ve neven isimleri düşmüştü bile. fakat bu iki isimde şanı gittikçe azalan caja'yı reddettiler. bunun en büyük sebebi de tahmin edileceği gibi bütçe sıkıntısı. ikisinin de gelirken mutlaka 1-2 takviye istemesi muhtemel. ve gelecek sezonun bütçesi tabii ki.

tüm bu olaylar cereyan ederken de caja laboral'in zamanının olmadığını hesaba katalım. çünkü bu hafta euroleague için artık son şansları ve coach işinin bir an önce bitmesi bu yüzden elzem. pesiç ve neven'in de kendilerini reddettiği bir ortamda head coachluk kariyeri sadece 2 ay olan zan tabak'ı yangından mal kaçırır gibi getirdiler tabii.

bu konu hakkında detaylı bir şeyler okumak için şurası daha iyi bir tercih olacaktır. iyi okumalar.

diğer taraftan ise büyük sürpriz sayılabilecek bir ayrılık daha oldu euroleague'de. sezona bozidar maljkovic'i alıp parada harcayarak euroleague'de bir yerlere gelmeyi hedefleyen cedevita'da coach bilinmedik bir nedenden ötürü istifasını vermiş. bizler milano'nun ipi ne zaman çekilecek scariolo ne zaman kovulacak diye beklerken iş cedevita'da patladı.

avrupaya göz kırpıyorum, yok mu alan?


kyle weaver : inatla nba ısrarını sürdürüyor ama nafile. austin toros'tan bile ona ekmek çıkmayacak. gel adam buralara işte. siktir et.

micah downs : sene başı novgorod'a imzaladıktan sonra boston çağırınca vatani görev deyip gidivermişti undersized forvetimiz. şimdi tekrardan boşta.

dejuan summers : geçen sene siena'nın önemli silahlarından biri olması bekleniyordu. malik hairston'nun varisi olarak geldi kıçında lokavt süpürgeyle gitti.

jarvis varnado : o da sezon başı karşıyaka'yla anlaşmasına rağmen son anda çizik atıp nba rüyasını yaşamaya gitmişti. bu kadar yaşadığın yeter deyip salmışlar. sen de gel.

michael dunigan : uzun arıyorsan uzun uzun çaldır :(

josh akognon : d-league - çin arası ne kadar diye soruyormuş. nijerya'yı unutmuş hıyar :(

terrence williams : sorunlu ama yetenekli kontenjanını açınız.

kyrylo fesenko : şikago'da harcanacaktı şimdi avrupaya açtı kollarını.

tarence kinsey : türk pasaportunu alabilmiş olsa bu sene 1.1m euro kazanacaktı şimdi işsiz.

avrupalılardan ise;

kristaps valter : 2 aylık almanya macerası sonrası az önce sportando'ya konuşurken yakaladım. "fue tam benlik" diyordu. bülent bir uzun daha bulursa fue kurtulur.

novica velickovic : sakatlığı geçmek üzereymiş. partizan'a dönüp bu seneyi en azından playoff'lara kadar orada kalması bekleniyor.

mike wilkinson : ciddi diz sakatlığı sonrası aralık-ocak gibi dönmesi bekleniyor. iyi dönerse kesin kontrat bulur.

stefano mancinelli : ismini manşetler indirmiyor herif. iyi bir menajeri var demekki.

darko milicic : eheheehehehe gel lan tamam yeter. nba'in marka değeri yerlerde.

bizimkiler ne yaptı?


dashaun wood : 15 sayı - 4 as
deon thompson : 14 sayı - 7 rb
tyrese rice : 13 sayı - 2 as
yotam halperin : :@
allan ray : 10 sayı ( sakatlıktan çıktı, olur o kadar )

kenny hasbrouck : 14 sayı
steven smith : 12 sayı - 4 tk 
luigi datome : 20 sayı - 6 rb
jonathan gibson : 31 sayı - 4 rb - 3 as
scottie reynolds : 12 sayı - 5 as
staven jelovac : 22 sayı - 5 rb ( eski antalya'lı kadife şutör defteri açmış. geri çabuk kapanır o defter ) 
bootsy thornton : 23 sayı - 5 rb

robbie hummel : 12 sayı - 2 as
pavel pumprla : 12 sayı - 7 rb - 2 as 
salah mejri : 21 sayı - 6 rb
corey fisher : 11 sayı
lamont hamilton : 12 sayı - 8 rb
troy devries : 23 sayı - 3 as
ryan toolson : 29 sayı - 5 as

klemen prepeliç : 16 sayı
jaka blaziç : 22 sayı
aaron baynes : 16 sayı - 7 rb
aleksa popovic : 8 sayı - 2 rb - 3 as
josip sobin : 17 sayı - 6 rb - 4 as
filip kruslin : 5 sayı
nikola vujcic : 10 sayı - 3 rb - 2 as

patrick beverley : vtb'de biraz fazla serbest bırakıyor kendini.
jeremiah massey : 14 sayı - 6 rb ( ilk maçı için fena değil )
chester simmons : 22 sayı - 7 rb
miroslav raduljica : 25 sayı - 6 rb
nick calathes : 16 sayı - 8 as
jimmy baron : 15 sayı - 4/5 üçlük




kuban maç önü

galatasaray'ın kuban maçı için krasnador seyahati başından beri ihmalkarlıklar ve şansızlıklarla devam ediyor. allah'a şükür kazasız belasız bugün saat 10 gibi krasnador inmiş takım. ama yaşanan aksaklıklar ve maçın 18.30'da olduğu göz önüne alınınca maç keşke ertelenseydi demeden edemiyoruz.

gelin bu maç için yaşanan sıkıntıları kronolojik sıralamayla hatırlayalım;

- cumartesi ergin ataman : krasnador'da bu hafta fuar olduğu için otel bulamıyoruz. en yakın otel 2 salona 2 saat mesafede. uleb'e başvuru yaptık neticeyi bekliyoruz.

- pazar kuban'dan dedikodular : biz 1 ay öncesinden galatasaray'a durumu bildirdik. şimdiden otelinizi ayarlayın dedik ama geri dönüş alamadık.

- pazartesi murat özyer : yarın krasnador'a hareket edeceğiz. otel sorununu çözdük. ( çözdük dediği ataman'ın bahsettiği 2 saat mesafedeki otel ) zaten bizim b planımız da vardı ( bu b planı bence otelde kalmadan maça çıkmaktı ya neyse )

- salı sabah : rusya'da sisten dolayı uçuşa izin verilmedi.

- salı akşam 18.00 : uçak krasnador'a hareket etti.

- salı akşam 21.00 : uçak sisten dolayı istanbul'a geri döndü.

- çarşamba sabah 08.00 : uçak tekrar krasnador'a hareket etti.

şimdi tüm bu aksaklıkların üzerine ismail şenol abimin yazdığı takımın bugünkü programına da göz atalım.

- havaalanı - otel arası = 1 saat
- otel - salon arası = 2 saat

yani dinlenme, yemek, takım konuşması, şut antrenmanı için toplamda 5 saat civarı bir süre kalıyor. ayrıca takımın bugün sabah 6'da uyandığını da hesaba katalım ama işte bu aksaklıklara rağmen bugünkü maçın bambaşka bir önemi var. gelin oraya bakalım.

.........

bugün tüm bu yaşananlara rağmen kaybetmenin bahanesi olmayacak bunlar. bugün bizim bu sezon ilk defa nihayet kendimizi eurocup düzeyinde "ne kadar favorisiyiz"in test edileceği maç olacak. alabildiğine sert ve oldukça gergin bir ortamda sıkıntılara karşı takımın reaksiyonu ne olacak onun testi olacak. ki kaybetmek demek uzun zamandır dile getirdiğimiz gruptan 1 çıkış birkaç zor takımdan çeyrek finale kadar kaçmak demek olacak.

neyse maçın önemi hayli yüksek bizim açımızdan. işin açıkçası bu maça da ben fazlasıyla önem veriyorum. kendine has ve iyi iki coach tarafından yönetilen, bireysel yıldızları bu ligin üzerinde ve takım oyununu bilen iki takım karşılaşacak.

kuban bu sene ohayon-kalnietis ve 4 numara sıkıntıları nedeniyle hayli geç toparlandı. gerçek kimliğine de halen ulaşmış sayılmazlar. en büyük kozları olan nick calathes'in üzerinden şekillenen hücumlar ve muazzam dış şutörlerle çok can yakabilecek bir takım.

.........

kazanmak için;

- mutlaka ve mutlaka sakin kalmamız gerekli. bu sene sürekli olarak yaşayıp yaşattığımız maça hükmeden, maç ilk periyot söküp alan oyunumuzu göremeyebiliriz. tempo çoğu zaman bizim değil calathes'in ellerinde olabilir. bu yüzden olabildiğince savunmada sert kalıp tempoyu biz yönlendirmeliyiz.

- jimmy baron ve simas jasaitis'in şutlarına mutlaka el göstermeliyiz. hatta daha da ötesi gerekirse jamont-engin-hawkins-n'dong dörtlüsünü bol bol parkede tutup hem iki baskı guardını calathes-baron'un üstünde tutup hemde calathes'in penetrelerini n'dong karşılamalıyız.

- kuban savunmada iyi kapanan bir takım. onlarda calathes-baron-simas üçlüsünün zaafı olan rakip penetrelerini önlemek adına daha kolay yardımlar getirebilmek için saha dizilimini çok yakın yapıyorlar. daha kompakt ve dar alana yayılmış bir savunma.

- biz bu savunmayı açmak için 3 silaha ihtiyaç duyarız. ya çok yüzdeli dış şut atacağız, ya erken hücumlar kullanacağız yada pickleri potaya uzak kullanıp uzunlarını dışarıda bırakacağız.

- yani aslında bu üçünü yapacağız. hücumun başında erken ve potaya uzak pick'leri kullanmak şuan için gözüken en güzel çözüm. ama maçın skorunu üçlük yüzdesi belirleyecek gibi.




19 Kasım 2012 Pazartesi

panorama harem #tbl #2

galatasaray - ted kolejliler


ligin kalbür üstü kadrolarından ted kolejlileri malumunuz cenk akyol, cenk akyol, ceeeeiynk akyol ve ender arslan'ın muhteşem dış şut yüzdesiyle yenmeyi başardı galatasaray. özellikle maçın ilk bölümü ve cenk'in devreye girdiği son periyot hariç ciddi sıkıntı yaşayan ve 2.periyotta geriye de düşen takımı kariyer rekoru kıran cenk akyol ayağa kaldırdı ve öldürücü darbeyi vurdu. ( kariyer rekoru kısmını arca yıldırım farketti kendisine bir adet şanlı spurs yorum bileti hediye ediyoruz. )

bu senenin formda isimlerinden ender arslan ise cenk akyol'a eşlik etti bu maçta. ender'in bu sezon genelinde ilginç istatistikleri var. özellikle dış şut yüzdesini muazzam geliştirdi bu sezon. son 3 lig maçında 8/11 üçlük isabetiyle oynadı ender. sezon genelinde ise 15/29.

diğer yandan ted maçı özelinde yine savunma zaafiyetinden bahsetmek mümkün. son birkaç maçtır dikkat çeken ikili oyun savunması ve switch'lerin çözülmesi canımız yakıyor haliyle. rakip kısaların penetrelerine yine çare bulamadık ve bu maçta berent'i basketbola döndürdük.

ted için ligin kalbür üstü kadrosu derken iyi yabancılardan ve nedim yücel'den kurulu bir kadro olduğunu gözardı etmemek lazım. penney-nedim-jovo üçlüsü bu ligde her takımda oynar. ki bu üç ismin olduğu her takımda en kötü play-off'a oynar. sanırım bu şartlarda da en kötüsü olacak ve oraya oynayabilecekler.

fenerbahçe ülker - tofaş


kelle koltukta maça çıkan ahmet çakı son periyotta bremer-oğuz oyundayken josh heytvelt'in son bir çırpınışı ve hücum ribaundlarıyla bir haftalık kendisine nefes sağlayacak farkı yakaladı ve kelleyi kurtardı.

faakt kelleyi şimdilik kurtarması kimsenin ondan memnun olmasını sağlamıyor. samet geyik'i rotasyon dışına itmesi, steve bürtt'e fazladan hatta hayli fazladan sorumluluk vermesi ve bir türlü ortaya bu kadrodan verim alacak oyunu ortaya koydurtamaması onun suyunu hep sıcak tutacak.

elinde muazzam iki genç yetenek kenan ve samet varken, ruzic gibi devşirme statüsünden bir oyuncu varken. ve 4 yabancı ekleyebilecek bütçeler varken tofaş adına başarısızlık kabul edilemez. tek bir şartta jabul edilebilir o da genç oyuncuları kenan-samet-doğan'ı sürekli sahada tutar onlara kendilerini geliştirebilecekleri sorumluluğu verir ancak o şekilde olabilir. ama hem başarısız olup hemde gençleri rotasyonun dibine atarsa sonuç: üzgünüm leyla.

fenerbahçe içinse değişen çok bir şey yok. hala ikili oyun savunamıyorlar, bremer-oğuz parkedeyken paramparça oluyorlar. ama değişen küçük bir detay var o da barış ermiş'in bremer'dan önce bu takımda düşünülmesi gerektiğinin pianigiani tarafından da farkedilmesi.

banvit - beşiktaş


haftanın maçında ise kazananı yine orhun ene belirledi. banvit'le beraber başka bir boyuta evriliyor coach. sadece tempoyu elinde tutarak rakibini uyuytup istediği an maça el koyabilir bu takım. özellikle kendisine denk ve kendisinden düşük takımlara hiç acımadan yapabiliyorlar bunu.

kalin lucas'ın back-up'ı olarak şafak'a pek güvenmese de bu sene için serkan ve mejia'ya top emanet etme riskini alıp şimdilik o açığı kapatmış gözüküyorlar. ama bu şimdilik çünkü burada ilerleyen zamanlarda sorun yaşamaları çok muhtemel. fakat işte banvit'in o kadar güzel yaptığı işler var ki bu sorun bile çoğu zaman görünmez oluyor.

öncelikle 20 sayı da geriye düşseler maça dönebiliyorlar. istedikleri oyunu oynama konusunda telaş yapmıyorlar. her pozisyondan sayı opsiyonları mevcut. rakibin zaafına göre buraları iyi işliyorlar. 3 sayı çizgisine çıkmayacak uzunları olan takımlara karşı bajramovic ve izzet'i, pota altı savunması zayıf olan takımlara karşı da stimac'ı 5 kullanıp avantaj sağlıyorlar. kalin lucas, chuck davis, mejia, simmons gibi yüzü dönük hareketli potaya gidecek ve sayı bulacak isimleri var. hem düşük tempoda top çevirebilecek pasör oyunculara hemde erken hücum edip sayı bulabilecek guard'a sahipler ( kalin lucas ) yani şimdilik banvit
için işler iyi gidiyor.

beşiktaş'ta ise işler biraz daha muğlak. curtis jerrells'ın "ehhh banane yea" tribinde olduğu bir günde patrick christopher'ın muhteşem şut performasıyla maça tutunsalarda ikinci devre o kenardayken maç bir anda bilindik banvit taktiğiyle diğer tarafa döndü. tabii bu maçın banvit'e dönme hususunda banvit'in son periyotta erol can'ın basket faulü de dahil üst üste 3 hücumdan 9 sayı çıkartması da etkili. maçı bitiren hamle o oldu. 15'e çıkan fark sonrası ise rehavete giren banvit bu defa 3 hücum üst üste topu rakip potaya atamadı ama allah'tan erman kunter'in molası geldi de maç o baremde kalmaya devam etti.

beşiktaş için diğer sıkıntılı noktalar ise tutku ve cevher'in sakatlıkları oldu. ikisi de çok büyük ihtimal cuma günü brose basket'e karşı oynayamayacaklar. zaten büyük sıkıntı çektikleri oyun kurucu pozisyonunda tam iyileşti derken tutku'yu yeniden kaybetleri çok kötü oldu.

türk telekom - anadolu efes


ismet badem'in muhteşem yorumlarıyla renk kattığı ve seyhan'cığımın yine siyahlar içinde dans ettiği güzel bir karşılaşma oldu. o kadar.


tbl enagdarları


- antep tarafında işler sıkıntılı. hacettepe'nin lige 2 galibiyet ve başa baş maçlar oynayarak başladığı bir yerde onların o yabancı kadrosuyla daha iyi şeyler yapmaları lazımdı ama olmadı. özellikle andre collins hiç iyi başlayamadı lige. yine vernon macklin de öyle. ki bu hafta karşıyaka maçında da oynamadı macklin. eğer sıkıntı yaşamamak istiyorlarsa o 7 kişilik ana rotasyondan mutlaka kayıp yaşamamaları ve %100 verim almaları şart.

- bu hafta oynana diğer 3 maçı ise son toplar belirledi. antalya'da ron lewis'in kaçırdığı son şut ve izmir'de faul yapamayan aliağa'lıların potasına 3lüğü yollayan ve maçı uzatan jelinek.

- antalya'nın 8 erdemir ise 20 top kaybettiği maçta kazanan tarafın erdemir olması ve erdemir'in top kayıplarının 9'unun pivot ikilisinden gelmesi...asım pars tam 5 adet steps yapmış :(

- adın geçen hafta cantu'yla anılan jordan theodore'nin geçen haftayı felaket oynadıktan sonra dedikodular durulunca bu hafta 18 sayı - 4 rb - 5 as - 4tç yapması...

- mersin'in solomon hamlesi sonrası süreleri azalan ismin jp prince olması ve bu hafta sadece 2 sayıda kalması...

- aliağa'da yeni transfer tu holloway'in 8 dakika oynaması ve onun yerine tüm süreleri ve topları chalmers'ın kullanması. yetmeyip maç boyunca 3/18'le atarken uzatmalarda maç topunu sokması...

- shumpert'ın sakatlıktan dönüp 19 sayı atması ve uzatmaların en kritik anında iki hücum üst üste topu kullanıp faul çizgisine gitmesi ve buradan 5/5'le çıkıp maçı aliağa'ya döndürmesi...

- gökhan taştimur'un sistemi için olmazsa olmaz olan ribaundlarda bu hafta aliağa'dan toplamda tam 23 fark yemesi...aliağa'nın 49 ribaunduna olin'in 26 ribaundu...

- ender arslan'ın son 3 lig maçında 8/11'le üçlük atması ve cenk akyol'un bu hafta kariyer rekoru kırması ( 23 sayı )

- fenerbahçe ülker'in rakibine yine bol bol hücum ribandu vermesi...


haftanın oyuncusu : cenk akyol
haftanın ucubesi : leo chalmers

gerçek starlarla all-star qeyfi


gerekeni yaptık ve all-star oylamasında oyumuzu kullanıp hacı olduk. tabii mesele nba olunca oyunu kuralına uygun oynadık. o şarlatanlığa bu tablo. helal olsun koçuma inşallah ilk5 çıkarsın şovunu izletirsin. deyyus...

17 Kasım 2012 Cumartesi

avrupa avrupa

galatasaray - bc donetsk


bizim açımızdan çok kötü bir maç oldu. kaybetmeye o kadar yakınken maç boyunca david hawkins'in maç sonunda ise jamont gordon'un maç topunu olumlu kullanmasıyla yine "winner" bir takım hüviyetine bürünerek maçı kazandık. ancak maç hakkında yazılabilecek birçok olumsuz detay var. yavaştan başlayalım.

öncelikle sopot maçı da dahil olmak üzere oynadığımız 2 eurocup maçında da hücumda çok fazla bireysellik üzerine kaldık. bunu sopot maçında içeriden oynayarak ve dışarıdan yüzdeli atarak bir nebze o dezavantajdan kurtulduk ama donetsk maçında rakibin bize çalışarak hazırladığı savunmayla buna mecbur bırakıldık.

donetsk maçı sezon boyunca hem savunmada hemde hücumda rakiplere karşı kullandığımız size avantajını ilk kez rakibe kaptırdığımız maç oldu. donetsk doron perkins'in yokluğunda vojdan ve curry'i oyun kurucu pozisyonunda kullanmasıyla zaten otomatik olarak uzamış oldu. ama buna ek olarak yaptıkları kaloyan ivanov'u 3 numara çekme hamlesi bizim için büyük sıkıntı yarattı. ivanov-darius-d'or'u yanyana kullanmak bizim hem savunma hem hücum sistemimizi baltaladı. hücumda bu savunmaya karşı pr oynamak ve pick'leri kullanarak potaya gitmeyi beceremediğimiz için savunmada ise yaptığımız switch'lerin ana plan olarak kalması ve değişiklik lazımken ( 2.periyotun sonu yapılan zone hariç ) hiç hamle yapamadık.

örnekler üzerinden gitmeye devam edersek;
- donetsk'in hawkins'e sürekli yardım getirmesi ve hawkins'in sırtı dönük ve yüzü dönük hücumlarından sonuç çıkartamamıza neden oldu.
- donets'in savunma hamlesine karşılık pick and roll hücumlarda hiç ısrar etmedik. oysa rakibi en iyi çözecek hücum ender-n'dong pick and roll'leriydi.
- savunmayı bire bir hücumlar üzerinden delemedikçe dış şuta yöneldik. kötü bir gününüzde olduğumuzdan o şutlar girmeyince de sıkıntıya girdik.
- savunmada felaket pick and roll savunduk. yaptığımız switch'lerin sonun yediğiğimiz p&p sayıları hayli kabarık. adamlar 19/32 ile orta mesafe ve dış şut sokmuş. biz ise 6/25
- curry oyun kurucu ivanov kısa forvet oynarken nedense tam saha baskı denemedik. ki onların da bu uzun 5'te en büyük dezavantajı buydu. ama nedense buraya da hemle yapmadık.

rakibe nazaran kötü hazırlandığımız ve parkede de kötü oynadığımız bir maç oldu. umarım haftaya kuban karşısında aynı hatalara düşmeyiz.


khimki - fenerbahçe ülker


khimki'nin devam eden peri masalına kuş bakışı baktığımız bir maç daha ahgdjsadljkşda

iki takımın gruptaki durumu ve kadroları gözönüne alınınca beklentileri ötesinde çok kötü bir maç oldu. özellikle işin savunma kısmında komedi kıvamında bir maç oldu. fenerbahçe ülker'in pick and roll savunması ahahah yani savunamaması kadar khimki'nin fener kısalarının penetreleri karşısında gösterdikleri savunma reaksiyonu peri masalı lafını duyan ismail şenol gibiydi "valla o benim adamım değil" diyen kısalar suratlarını arkaya çevirdiler hep.

hücumda ise khimki matt nielsen sürpriziyle fb ülker'e karşı fark yarattı. 4 numaradan oynadıkları ikili oyunlar sonunda sürekli sayı ürettiler. neredeyse oynadıkları her ikili oyunda boş ve kolay bir şut buldular. sağolsun loncar'ın maç öncesi vodka'yı biraz fazla kaçırmasıyla bunu değerlendiremediler.

basketbol oynaması coach raporuyla yasaklanması gündemde olan matt nielsen'i yeniden dirilten fenerbahçe savunması her ikili oyun sonrası error vermesi pianigiani için bo'nun yokluğuna bağlanıyor. umarım bunu tek savunan kendisi kalana kadar savunmaya devam eder.

hele jr bremer inadı var ki allah başımızdan eksik etmesin. takımı hücumda o kadar sıradanlaştırıyor ki barış ermiş bile onun yerine oyuna girince vlado-farmar değişikliği etkisi yapıyor.

emir preldzic haricinde takımda ikili oyun oynatabilecek kısa yokken, andersen ve batiste'nin 4 oynatılma isteği varken bo'nun yokluğunda bu takımın çok fazla efektif hücum edebilmesi kolay değil. oğuz savaş'ın oyunda olduğu her an sıradan bir takımın bile p&r oynayarak fener savunmasını yerle yeksan etmesi onlar adına çok düşündürücü konular.

partizan - beşiktaş


az önce ismail şenol abim bir istatistik paylaşmış twitter'dan hemen dikkatimi çekti. curtis jerrells beşiktaş'ın attığı sayıların %26'sını tek başına atıyormuş. euroleague'de bu istatistiğe en yakın takım yine %26 ile brose basket - boki nachbar. 

buradan hareketle ahmet kandemir'in de aylardır söylediği şeye odaklanmak lazım. bu oyun birilerinin hücumda tek başına oynayıp sayı bulacağı savunmada ise 4 kişinin jerrells'ın açıklarını kapatacağı bir oyun değil. 

jerrells kendisini hücumda bu kadar özgür hissedip savunmada ise suya sabuna değil neredeyse ayakları bile yere değmeden savunma yaparak "yudum ayçiçek yağı" yada "suyun yüzüne çıkmada 1 numara deko zeytin yağları" reklamlarında oynaması kesin gibi. adam parayı nereden vuracağını biliyor. 

beşiktaş'ta çözülmesi gereken bazı sıkıntılar var. takımın bu kadar jerrells odaklı olması ileride onlara ciddi sorun yaratabilir. öncelikle;

- jerrells'ın bitirici rolde mi yoksa oyun kurucu koltuğunda mı oturması gerektiği bir çözüme bağlanmalı.

- jerrells'lı takım mı yoksa tutku - murat can - patrick'li kadro mu maçın karar anlarında parkede olmalı?

bu iki detay mutlaka çözüme bağlanmalı.


anadolu efes - milano



düzensiz hücumlar içinde açan bir gül sasha vujacic'in 29 sayı atmasıyla kazanılan bir maç ve yine üstü örtülen sorunlar. bourouzis'in istanbul'a hiç gelmediği, hendrix'in erken faul problemine girdiği ve pota altında sadece ciotti ve nicola melli kalan milano'ya karşı yine de kabul edilebilir bir performans sergileyemedi anadolu efes.

vujacic'in 6/8 üçlük soktuğu bir günde kazanırken aslında kaybetmenin de anahtarını ortaya koyuyorsunuz. ilk maçta milano "çok ekstra şut soktu" o yüzden kaybettik derken de. geçen hafta popovic sokunca da kaybediyorsunuz işte. belki dün de fotsis sokmuş olsa yine kaybedecektiniz. sizin eğer euroleague'de maç kazanıp kaybetmeniz her hafta bu kadar ince çizgilere bağlı kalacaksa bazı şeyler sorgulanır.

sorgulamaya geçmeden efes'te hala bazı noktaların özellikle de savunmada taşların hiç yerine oturmadığını görüyoruz. bakmayın hem jaca hemde milano karşısında ikinci devre savunmayla gelen maçların olduğuna. mesela bir pozisyon var ki bu her şeyi anlatıyor. famar'ın adamından oynanan ikili oyun sonrası show-up'a çıkan kerem gönlüm'ün show-up'ı bırakıp adamını bulmak için geriye döndüğü pozisyon bile yeterli. hele semih'in ikili oyun savunması...ne çıkacağı adamı biliyor ne de çıkmayacağı anları. iki uzunla oynanan ikili oyun seti sonrası iki efes uzunu şutu olmayan chiotti'ye çıkıp sonrada onun devrilmesinden sayı yemesi bakması bile keyifsiz bir andı.

fakat ne zamanki mahmuti rotasyonu daraltıp melli'nin 5 oynadığı anlarda da onun undersized kalmasından ekmek yemeyi düşünüp ermal hamlesini yaptı işte maç o zaman döndü. çünkü o an'a kadar doğru gitmeyen şeyler vardı efes'in hücumunda. çok basit top kayıpları yapıp inatla sayı bulamadıkları 1e1'leri zorladılar. çok ilginç bir detaydır efes'in iso hücumlarda dünkü performansı berbattı. hiç sayı çıkartamadılar oradan. bunu da zaten farmar'ın istatistik kağıdından da görüyoruz. buraya tek artı yazılacak şey ısrarla ve doğru şekilde uygulanan ermal ve jamon'un 1e1'leri oldu.

efes'in sayı bulduğu anlar ise hep topun dolaştığı ve penetre üstü paslar. vujacic'in performansını genelleştirip bu takımın hücum planları içinde bir silah olarak göremediğimiz için şimdilik ona girmemek en iyisi. ama en azından işin savunma kısmında geçen seneki jaka lakovic heyecanıyla oynaması ve suratındaki maça dahil olmuş ifade onun için olumlu şeyler, takım için de.

ancak ara ara da ifade ettiğimiz gibi efes'te en büyük sorun henüz ne oynadıklarını bilemiyor oluşumuz ve maç içi karar vericilerin geç kalması. 

....................


haftanın hormonlu domatesi : curtis jerrells
haftanın patlicam patlıcanı : sasha vujacic
haftanın boyun bükücüsü : şanı az kaha laboral

16 Kasım 2012 Cuma

ustalara saygı kuşağı

dün gece oynanan ve new york knicks'in san antonio spurs'ü 104-100 yendiği maçtan bir an, iki yaşayan efsane jason kidd ve tim duncan'ın arasında geçen ribaund-boxout mücadelesinin oluşturduğu komik sahne. fritz fassbender in benzetmesi çok yerinde, "süt kardeşlerdeki gibi; tim duncan=kemal sunal, jason kidd=şener şen." çok güzel kitleniyorlar asfgh. bana da fritz'den rolü çalıp şanlı spurs'te bunu paylaşmak düştü.




*giftir beklemek lazım


youtube videosunu da paylaşalım madem


                                          

14 Kasım 2012 Çarşamba

Spurs:84 Lakers:82 (Kalemi Kuvvetli Popovic)

İşler Lakers'ta kötü gidince kendi Fatih Terim'leri Phill Jackson'a sarıldılar olmadı. Mustafa Denizli Pat Riley ve Lucescu Popovic de olamayacağına göre Gerets D'antoni'de karar kıldılar. Açıkçası D'antoni Nash-Howard ikili oyunlarını bolca kullanacaktır da oyun temposunu yüksek tutarsa Lakers'ın bu oyuncu tipleriyle nasıl cevap vereceği soru işareti, özellikle Gasol'un. Hele bench oyuncuları uyurgezer modda oyuncular. Neyse Lakers başka yazı konusu olsun.



Bu hengamede oynanan maç serilerle başladı. 10-2'lik Spurs serisine mola dönüşü 16-0'la cevap verdi Lakers. İki takım da hazır değildi ve kötü basketbol oynandı. Ginobili sakatlıktan felaket kötü döndü. Kendisine ise Gasol benzer felaketlikte cevap verdi. Spurs'te geçen seneye göre vites düşmüş. Akıcı oyunu, top dolaşımı, ikili oyunlar, bench katkısı istenilen düzeyde olmadı. İki takım için de üzerine o kadar konuşulabilecek bir maç olmadı. Spurs şampiyonluk için artık bir hamle yapmalı takas döneminde. Gasol misali kendi takımında soru işareti olan, takas haberleri eksik olmayan bir oyuncu bulabilse keşke. Ya da Billups, Scola tarzı parçalar olsa. Ginobili'nin sağlık sorunları eksik olmuyor. Duncan'ın yavaşlamasıyla da takım Parker'a endeksli bir yapıya dönüyor. Koç Popovic olmasa ve önüne gelenden verim almayı beceremese 2.5 adamlı bir takım olabilirdi Spurs. Hiç olmazsa vasat üstü bir uzun gerekiyor. Splitter'ın yeri avrupa:( Ben zaten bu avrupalı oyuncuların gereksiz nba maceralarını anlamıyorum. Dirk, Gasol, Hidayet, Peja falan değilsen belli bir yaştan sonra yerin avrupa. Nba'de rol oyuncusu olacağına git avrupada oyun üstüne kurulsun. Neyse uzunlardan bahsediyorduk; Diaw, Stephen Jackson falan uzun forvete çekiliyor, Blair gereğinden fazla süre falan alıyor. Özellikle playoff' seviyesinde çok baş ağırtır. Diğer handikap da Parker'ın benche gittiğinde oluşan tablo. Neal ya da Green o pozisyona geçiyor ve top getirmekten öteye geçemiyor yaptıkları. Popovic Nando'nun üstünde biraz oynayacaktır.



Lakers'ın ilk 5'i allstar 5'i olabilir de ikinci 5'i aynı oyun oynanmaya kalkıldığında Erdemirspor gibi kalıyor. Nash'in yokluğunda  Kobe kenara geldiğinde beyninde denemeler yapılan kobay hayvanlar gibi sağa sola yalpalanıyor takım. Dixon, Morris, Meeks felaketti bugün. Oyun kurucusuz oynadı takım. Gasol leyla gibi dolansa da kendisi için çizilmiş herhangi bir set yok. Kobe içeri drive ederken high post'ta Gasol'u görürse topla buluştu. Zaten dün Jordan Hill 18 dakikada 8 şut atarken, Gasol 2 katı sürede 2 top fazla kullandı Hill'den. Kenardan kendisinden medet umulan kişi Antawn Jamison.



Kötü maç oldu dedik ama skor maç boyu başabaş gittiğinden heyecanlı bir maç sonu oldu. Spurs 1 sayı gerideyken Popovic moladan süper bir setle döndü. Bu sene iki maçı son saniyede kazandıran Tony Parker'ı sadece topu ortasahaya getirmekle bıraktı ve Danny Green'i üçlük çizgisinin orada topla bomboş buluşturdu. Green'i savunan Kobe ne olup bittiğini anlamadan sadece şuta uzaktan elini kaldırmakla kaldı. Bu sefer son topta sıra Lakers'ındı ama top köşede Gasol'un ellerinde patladı. Ve Kobe de kendisini topla buluşturacak hamleleri yapamayan takım arkadaşlarına gözleriyle küfretti.




13 Kasım 2012 Salı

san antonio spurs!

istediğin kadar süper yıldızları topla (miami heat, los angeles lakers)...

korkma sönmez!



panorama harem

erdemir - galatasaray



hücumda rakibine göre top paylaşımı yada 1e1'lerin üzerine çalışmalar yapan galatasaray sopot maçında pr bitiriciliği yerine daha çok 1e1'de kurduğu üstünlük üzerinden hücum etmişti. erdemir maçında da bu tekrar dengelendi ama değişmeyen tek şey vardı son maçlardan. o da maçın başında yapılan savunma ve elde edilen skor. bu defa 16-0'la başladık ve bir daha da maçın kontrolünü kaybetmedik. jamont'un kenara geldiği dakikalar hariç savunmada da gardımızı hiç indirmedik.

neticede elde edilen kolay bir galibiyet ve form düzeyi yükselen oyuncu grubu var elimizde bu maçtan geriye kalan.

pınar karşıyaka - fenerbahçe ülker




ismet badem'in gazlamalarıyla "işte basketbol kalitesi" noktasında yanılgıya düşüren, seyircinin bir takıma ansıl olumlu etki edebileceğinin güzel bir örneği olan maç. resmen karşıyaka seyircisi istediği maçı takımına aldırıyor. helal olsun kendilerine. tabii karşıyaka deyince başlanan ufuk sarıca güzellemelerine de diğer yanda dursun.

hatta durmasın açılsın. sene başı karşıyaka analizimizde ufuk sarıca'nın tam saha baskı ve tempo basketbolunun karşıyaka'da tutabileceğini söylemiştik. bunu ahaha biz söyledik demek için değil ufuk sarıca'nın kötü bir coach olduğu gerçeğine dönmek için söylüyorum. takımın 1-5'ini kerem tunçeri - baraç'tan oluşturan adamın bu sistemin efes'te başarılı olacağını düşünmesi onu kötü bir coach yapmaya yeter. diğer tercihlerini hiç sorgulamıyorum bile. madem tam saha pres yapacaktı, tempolu oynayacaktı bu takım neden kerem tunçeri - vlado ilievski. neden bütçenin aslan payı baraç - vujacic'e? diye sormazlar mı adama. işte ben soruyorum. ve ekliyorum ahdsjgjkakda ufuk sarıca hala kötü coach. ama bu takım kendi istese de istemese de izmir'de büyük takımlara kolay kolay maç vermez.

maça gelecek olursa da karşıyaka bobby dixon'ın kontrolünde bulduğu tüm boşluklardan sayıya gitmeyi denedi. set hücumunda ise abdul aminu'nun perde oyunları dışında çok iyi değillerdi. oyunu sanıyorum ki bilerek ve isteyerek geniş alanda oynadılar yardımlardan kurtulmak için ama bu sefer de dış oyuncularının penetre özelliği pek olmadığı için ( diebler - evren -caner ) sürekli olarak dış şuta kaldılar. ve bu şutları felaket bir yüzdeyle attılar 5/25 ama düşünün buna rağmen kazanabildiler.

sebepleri ise o kadar da zor değil. öncelikle en iyi yaptıkları iş olan aminu'yu kullanmaktan hiç çekinmediler. bobby dixon - aminu ikili oyunlarında fenerbahçe savunmasını çoğu zaman tabir-i caizse içinden geçerek çökerttiler. aminu'yla ayak oyunlarında eşleşebilecek bir fener uzunu olmadığı için allah ne verdiyse vurdular fenerbahçe'ye. aminu demişken bu sene başı ligin en iyi transferlerini ( ilk 5 dışı ) jordan theodore - jelinek - kirk penney - jure balazic - big art olarak düşünmüştüm ama aminu'ya net haksızlık etmişim. müthiş bir mobil uzun. ayakları hızlı ve muazzam devriliyor. iyi bir bitirici olması ve orta mesafeden çok temiz şutu olması hücum anlamında harika doneler. savunmada ise pota altı savunmasında çok geri adım atacak bir oyuncu değil. ribaundlarda da hayli etkili. fakat onun övülmesindeki asıl amacım bu özelliklerden ziyade mental açlığı. bu adam kendini geliştirmek için gerekli olan her şeye sahip. coachunun ondan istediği her şeyi inadına başarmak için yapıyor. 3 kere üst üste aynı pick'i koymak için oraya geliyor. topsuz alanda bir an olsun boş durmuyor. sürekli olarak perdesini kullandırıyor takım arkadaşlarına. böyle bir oyuncu işte.

karşıyaka'nın hiç geriye düşmeden bu kadar rahat kazanmalarının diğer bir nedeni de aminu ve seyirci dışında kesinlikle fenerbahçe. yani bu kadar kötü hücum etmek için ne kadar çabaladılar belli değil. pianigiani de mahmuti'nin düştüğü rotasyon hatasına düşünce bir türlü ritm yakalayamadılar. fenerbahçe hücumları demişken avrupanın en iyi arka alan savunmasından birine sahip takımın oyuncularının iyi bir dış savunma yapan rakibe karşı bu kadar kolay sinmesi acayip bir olay. ama daha acayip olanı fenerbahçe'nin sato hariç toplamda 17 ribaund alabilmesi. yani daha acayip istatistik ise fenerbahçe'nin 18 savunma ribaundu alırken karşıyaka'nın 20 hücum ribaundu yapması :@ kaan kural "bu ne abii yeaa" demeden geçelim buraları.

karşıyaka kazandı neticede hakederek de kazandı ama pianigiani'nin kenardaki halleri başka bir şeyler anlatıyor.

anadolu efes - aliağa petkim




"yanii öhheeh be abi" yine kaan kural'dan bir alıntıyla maçı anlatalım. bu şaşırma hali değil aslında sıkılma hali. ulan bu kadar mı kötü bir maç olur...

maç efes'in 4.periyotta 4 sayı önde bulunduğu anda sanki fark 20 ve maç bitmiş havasındaydı. chalmers'ın top benim ağalar durun hele deyip tüm aliağa hücumlarının ağzına, burnuna vermesi haricinde de çok kötü bir maçtı. ama işte maçı izlettiren bir şey vardı o da tu holloway'di.

tu holloway avrupa kariyerinde ilk maçına çıktı. orhan ve shumpert'ın yokluğundan dolayı torin-arnold ikilisinin parkede daha fazla kalması dolayısıyla çok fazla süre alamadı ama yine de ağzımıza bir parmak balı çaldı. tu özel bir oyuncu. liderlik vasıfları olan bir takımı taşıyabilecek zihinsel aşamaya ulaşmış, basketbol yetenekleri tartışılmayacak bir oyuncu. hücumda hemen hemen her şeyi yapabilecek savunmada ise muadillerinin ( corey fisher - j.gibson vs ) sıkça karşılaştığı fiziksel dezavantajları yaşamayacak bir oyuncu.

fakat burak bıyıktay'ın onunla chelmers'ı kullanma şekli ilk kariyer döneminin belirleyici faktörü olacak. dün topun kontrolü hep chelmers da kaldı beraber oynadıkları dönemde. halbuki top tu'da olmalı chelmers daha skorer gibi oynamalı. çünkü chelmers'ın oyun kurucu özellikleri biraz sakat ve karar verme yetisi pek oturmamış. yani 1 numara için yeterli değil. topu eve götürecek pezo...

valencia - caja laboral 

caja laboral'in son 4 maçı şu şekilde. euroleague'de evinde anadolu efes'e 18 sayıdan kaybettiler, deplasmanda ise grubun en zayıf takımı cedevita'ya kaybettiler. acb'de ise geçen hafta bercelona'yı yenip bu hafta deplasmanda valencia'yı 15 sayı geriden gelip devirdiler. ulan bir tane düzgün takımımız olmaz zaten.

maçın tüm gidişatı 3.periyotta değişti. devreye 15 sayı geride giren şanı az kaha 3. periyotta hakemlerin de itelemesiyle faul çizgisini yurt bilerek farkı yavaş yavaş kapattı hatta çeyrek biterken öne bile geçti. yine de takımı beğenmediğimi söylemeliyim. tibor pleiss'in dönüşü ve güzel oyunu tek artı şey olabilir maç hakkında. onun dışında taylor rotchestie'yi yine aradık :( parkede miydi göremedim de :@

samara - donetsk

bu hafta eurocup'da karşılaşacağımız donetsk samara karşısında kötü gidişe dur diyemedi ahgjdskad ama cidden diyemedi :)

donetsk kötü gidiyordan öte kötü oynuyor. doron perkins'in yokluğunda böyle oldular diye düşünmeyin ( sakatlığı varmış ) doron varken de berbat durumdalardı. ellerinde müthiş bir kadro varken vojdan-ramel curry-kaloyan ivanov-darius songaila-d'or fisher'lı kadro galibiyet dahi alamıyor.

oyun kurma işinde o kadar başarısız ve top kaybı yapamaya o kadar müsait bir takım ki vtb'de maç başına min 20 top kaybı yapıyorlar. yani bizim bu hafta yapacağımız topa baskıyla nevrleri dönebilir. tamamen dağılma ihtimali çok yüksek bir takım. sezon başından beri bir türlü takım hüviyetine bürünememişler. herhangi bir maçı geriden gelip kazanma yada ortaya karakter koyma ihtimalleri çok düşük. toplama bir takımdan hallice bile değiller yani.

diğer taraftan samara ise geçen hafta jeremiah massey'i aldılar 6 haftalığına ve chester simmons da atmaya devam ediyor. orada işler şimdilik gıcır.

kuban - enisey

gruptaki diğer rakibimiz kuban ise toparlanma sürecinde. ne kadar tehlikeli bir takım olduklarını söylemeye gerek yok. allah'tan ohayon işi olmadı dediğimiz sıralarda kalnietis'i alarak biraz gıcıklık vermediler değil. iki harika oyun kurucuya ( calathes - kalnietis ) ve 2 büyük şutöre ( simas - baron ) sahipler. pota altında ise ali traore - likhodey ve aleks mariç. kenarda ise pashutin...

neyse maça geçecek olursak enisey maçında ali traore hiç oynamazken calathes ise sadece 10dk süre almış. ama diğer yandan şutörler formda. baron-simas ikilisi 6/10 üçlük atmışlar. ki kendileri için normal bir yüzde. hele kalnietis'in 11 asisti de düşünülünce yavaş yavaş istedikleri oyuna olarak yavaş yavaş istedikleri seviyeye geliyorlar demektir. aleks mariç'i de bu sayede iyi kullanmışlar. keşke ilk hafta onlarla oynasaydık ::

..............

bizimkiler ne yaptı?

scottie reynolds : 20 sayı - 5 rb - 5 tç
luigi datome : 15 sayı - 7 rb
bobby brown : 22 sayı - 4 rb - 9 as
pietro aradori : 13 sayı
reggie hamilton : .... :(
giuseppe poeta : 22 sayı - 3 rb - 2 as - 5 tç ( tanju'nun adamı )

tibor pleiss : 9 sayı - 10 rb
pau ribas : 16 sayı - 3 as
lamont hamilton : 16 sayı - 11 rb
salah mejri : 11 sayı - 7rb
william buford - pavel pumprla : ....... :(
robbie hummel : sonunda oynamaya başladı büyük reyiz. şimdilik 7dk 2 sayı ama burayı dolduracağı günler yakın.
uros tripkovic : 27 sayı - 2 rb - 3 as
corey fisher : 10 sayı - 4 rb - 5 as
zoran dragiç : 8 sayı - 5 rb

adriyatik liginde büyük sıçışlardayız hiç girmeyelim oralara :(

nemanja nedovic : 18 sayı - 5 rb
sergey karasev : 18 sayı - 6 rb ( selam semih )
kyle landry : 5 sayı - 10 rb


12 Kasım 2012 Pazartesi

en bi ey ekşın #progresif nasreddin hocalı #1


hoca bir gün okc genel menajeri sam presti'nin yanına gitmiş. senin oğlan james harden'ı bize ver karşılığında sana bir kase yoğurt vereyim, göle gider yoğurdu göle çalarsın bi sürü yoğurdun olur demiş. presti göl hiç maya tutar mı hoca deyince nasreddin hoca yapıştırmış cevabı "kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne neden inanmıyorsun". bu garip cevaptan sonra sam presti'nin kafası karışmış tabi, kimin karışmaz ki. madem sen de bana yeğenin kevin martin'i ver deyince hoca kabul etmiş. harden'ı alıp houston'a pardon akşehir'e doğru yola çıkmışlar. yolda giderken sokullu mehmet paşa bunların yolunu kesmiş.  hoca'ya "izin ver de harden'ın sakalın keseyim kesilen sakal daha gür çıkar ama kesilen kol yerine gelmez" demiş. hoca, bizim harden'ın sakalları zaten gür sokullu git ayarını başkasına ver bu tutmadı deyince sokullu mehmet paşa yapıştırmış cevabı " ya tutarsa ". hoca demiş o benim lafım bi kere yakışıyor mu sana replik çalmak?. sokullu utanmış tabi. özür dilemiş ve yollarından çekilmiş.





bir gün nasreddin hoca, mike brown, mike d'antoni, phil jackson, samet aybaba uçağa binmişler.  leykırs gm'i mitch kupchak da var. nasreddin hoca gregg popovich'in yakın arkadaşıdır bilen bilir. şu leykırs'a bir oyun oynayayım da popovich'le muhabbetini yapar eğleniriz demiş içinden. mike brown'ın yanına gitmiş ve sormuş "ıssız bir adaya düşsen yanına alacağın 3 şey nedir" diye. mike brown yanıma bi şey almam hıammına diye şekil yapınca sen hakkaten leykırs koçu olmayı haketmiyorsun seni ben bile tutamam takımın başında demiş ve bir adanın üstünden geçerken uçaktan aşağıya atmış mike brown'ı. sonra phil jackson'ın yanına gitmiş sormuş üçgenin iç açıları toplamı kaçtır diye. 180 cevabı gelince hakkaten anlıyorsun üçgen hücumdan gel bizim dersanede geometri hocası ol aylık 1000 liran cepte teklifi gelince phil jackson hemen kabul etmiş. bu sayede phil jackson'ın leykırs'a dönme şansını sıfırlamış. geriye kalmış mike d'antoni ve samet aybaba. hoca gitmiş samet aybaba'nın yanına, leykırs'ın başına geçirelim seni teklifini yapmış. samet aybaba ancak nash-kobe-gasol ve howard ücretlerinde yarı yarıya indirime gidip feda derlerse olur deyince hoca yapıştırmış cevabı "sen ne diyon amk". en son mike d'antoni kalmış. o da garip bi şekilde koltuğundan kalkmış ileri geri koşturuyor. hoca demiş sen çok güzel koşturuyorsun gel leykırs'ı koştur. d'antoni tamam deyince hoca ikna kabiliyitiyle kupchak'ı da ikna etmiş. nasreddin hoca içinde kıs kıs gülerken bir yandan da gregg pop'u arayıp yaptıklarını anlatma heyecanı içinde...




yine bir gün hoca eşeğine ters binmiş. bakmış tim duncan geliyor. hemen aşağıya inmiş ve elini sıkmış duncan'ın. hocanın ayar vermekten çekindiği 3-5 insandan biridir duncan. 2012-2013 sezonuna da çok hazır girdi. ilk 7 maçta 6 galibiyet alan spurs'te 19 sayı 10 ribaund ile oynuyor ortalama. saygılar.





11 Kasım 2012 Pazar

bir jamont var gordonluk, bir boss var gerdanlık


bir hinlik var bu işin içinde dediğimiz jaka lakovic olayında pus perdesi aralanırken carlos arroyo cismi gittikçe yaklaşıyor bu taraflara doğru. fakat bu hengamade değişikliklerde olabilir. domercant'ın tekrar sakatlanmasıyla jaka'nın mecburi nöbetinde takım net olarak geçen seneki çift guard uygulamasına döndü. 2 numarayı jamont ve jaka oynuyor son 2 maçtır. bu uygulamada da özellikle jamont'tan ( şut performansı dışında ) gayet iyi verim aldığımız açık.

bu çift guard mevzusuna girmişken oyun kurucu performanslarımızı da irdelemeliyiz. ender arslan'ın hücum, engin ve jamont'un savunma performansı sezonun şu döneminde bal-kaymak kıvamında. özellikle ender arslan'ın şut yüzdesi ve özgüvenle uzunları kullanıp yaptığı penetreler kariyer günlerini yaşatıyor ona. engin ve jamont ise savunmada savundukları guardlara yaptırdıkları top kayıplarıyla ve bunu skora dönüştürmeleriyle savunma anlamında elimizi güçlendiriyorlar. burada işi rakamlara vuracak olursak sadece jamont gordon olin-sopot-erdemir maçlarında tuttuğu rakiplerine 9 top kaybı yaptırdı. 

buradan hareketle -ihtimaller dahilindeki arroyo hamlesiyle- çift guard olayına girersek lig için 6. yabancı konumuna düşecek oyuncu ve eurocup'da süreleri 20dk'nın altına inecek yabancımız jamont değil domercant olacak gibi. çünkü burada lig için ender-jamont, arroyo-engin, eurocup için de arroyo-jamont ikilileri savunma konusunda yaşanabilecek size problemini engelleyebilir. çünkü galatasaray'ın bu seneye şimdilik damga vuran savunmasının temel anahtarı rakiplere karşı daha yüksek ve size'lı olması. bu avantajı muhtemel arroyo hamlesiyle ve arroyo-domercant ikilisiyle kaybedebilir.

göksenin köksal'ın da sakatlandığını düşürsek artık sezon başı pek memnun olmadığımız jamont gordon bizim için vazgeçilmez bir oyuncu konumuna yerleşti. bu takımın savunmasının kilit oyuncusu da kendisi. son 3 maç özelinde bakarsak jamont gordon'un oyunda olduğu anlarda savunma direncimiz ve rakibi bozma yetimiz kuvvetliyken, jamont kenara geldiğin savunmamız özellikle penetrelerle yıpranıyor. hatta buna çare bulamıyoruz. domercant'lı takımı çok fazla detaylı bir şekilde göremediğimiz için onun savunma örgüsüne katkısını şimdilik pek sayısal olarak inceleyemiyoruz ama bildiğimiz domercant'ın kalınlık dışında orada jamont verimi vermesi olanaksız gibi.

..............

trefl sopot ve erdemir maçlarına dönersek yine kendimizi tekrar ederek de olsa galatasaray'ın harika 1. periyot oyunu ve savunması ön plana çıkıyor. hatta maçı bitiriyor. bu öyle bir fırtına ki galatasaray'ın ilk periyot oynadığı oyunu şuan avrupada oynayabilen hatta oynayabilecek takım yok. oyunu öyle bir domine ediyoruz ki heyecansızlıktan sanki herhangi bir galatasaray maçının tekrarını izliyormuş gibi oluyoruz.

fakat oyun olarak hala katetmemiz gereken yerler var. mesela son maçlarda coach furkan'ı sürekli olarak 4 oynatıyor. bu bir deneme olabilir yada furkan'ın isteği olabilir bilemiyorum. ama furkan'ın 4 no'dan yaptığı yardımlar ve ribaund havuzuna verdiği katkı tartışılır. onun orada asıl oynama sebebi bu iki şey olmalı. çünkü dış şutu olmayan bir oyuncunun 4 numara oynaması için başka şeyleri çok iyi yapıyor olması gerekiyor. 4'den perde ve hücum ribaundları için tamam ama yardım savunması ve savunma ribaundunda yer tutması henüz oturmamış.

...............

son olarak;

yakışmıyor o forma sana bilmiyorlar değerini...
gel vefasız, gel insafsız çağırmazdık acil olmasa :( 



foto ve hatırlattığı özlem için bülent kardeşime teşekkürler :( çaldık twiti de ::

10 Kasım 2012 Cumartesi

100 görümlüğü

özel gün ve gecelere gereken ehemmiyeti gösteren şanlı spurs ailesi olarak şanlı blog'umuzun 100 post'u için bir şeyler yapalım dedik. tabii biz deko'yla bir şeyler yapalım deyince olayı direkt olarak tırabıl'ın üstüne yıkmaya endekslemişiz. "hadi başkan 100 post sana yakışır, sana yaraşır bu onur" dediysek de yok aga ben ıhlamur eşliğinde ıhlamurlar altında'nın 26. bölümünü izliyorum, bulaşmam o işlere dedi. bizde madem öyle işte böyle diyerek leventdem'le röportaj yapmaya karar verdik 100. post şerefine. buradan da kendisine bu röportaj için teşekkür ederiz. çok makbüle geçti : ( özellikle hesabı bize ödetmiş olman çok akıllıcaydı : (

biz 3 blogger leventdem'le röportaj yapabilmek için hasta yatağından tırabıl'ı da kaldırıp ver elini izmir deyip gecenin bir yarısı yola çıktık. sağolsun bizi izmir otogarında pamukkale şehiriçi servis elemanları karşıladı. sonra da bizi o uyku mahmurluğu içerisinde twitter aleminde bodom olarak tanınan ali genç'in evinin önünde bıraktı. selamlaşma ve yatacak yer kavgasından sonra leventdem'in gelmeyeceğini anlayınca uyumaya karar verdik.

sabah kahvaltısı için menümüzde olan sigara + le kola ikilisiyle bizler büyük altay'ı konuşurken buluşma için leventdem'in telefonuyla irkildik. ses henüz ağzında kıymalı yumurta bulunan bir insanı andırıyordu. saat 2'de verdiğim adrese gelin diyerek de yüzümüze kapattı. yer ise mesajla geldi.

biz 3 blogger bize verilen adrese yürüyerek gitmeye karar verdik. çünkü buluşacağımız yer izmir'in nadide mühitlerinden buca'da bir yaşlılar kahvehanesiydi. yabancılık çekmeyeceğimiz için gittik ve oturmaya karar verdik. bundan sonrası ise leventdem'in dahil olmasıyla röportaj havasında geçti : ( o kadar resmiydik ki.

deko girdi araya: (paez'in yalanlara gel)
..........

 öncelikle merhaba başkan. dün gece ve sabah ki satış için teeşkkürler. yine şaşırtmadın.

- başkan alakası yok. biliyon metro bitiyor bir saatten sonra ben de dedim otel odalarında mağdur olmasınlar sonuç da bodom'un evi boş. orada kalırsınız dedim. iyi etmişim değil mi?

peki başkan özel hayatından başlayalım koç burcu musun?

- gelmis gecmis en kötü koç; rik edilmin.

peki nba'de beğendiğin coachlar?

nba coach yok başkan ya. ama mayami'nin capunu iyi :D

başkan basketbolcu olsan ne oynardın?

- net guard olurdum ben başkan ya. ama bir şey diyeyim mi basketbolda 1 numara gereksiz.

agshdjhkjaskdjdkhgjadshd 

- nası yorum :s
- baskan bunlar milyondolarlık basketciler değil mi
sektirerek yarısahaya kadar nası getiremiolar ya :d:d:d:d:d::d:d:d

net haklısın başkan. peki galatasaray'da gereksiz ne var. mesela ergin ataman'dan memnun musun?

- bizim kafaya yakın biraz ya. seviyorum o açıdan. büyük zeka ama hala kafayı tam veremio. mesela oturmuş set çiziyor. bunlara gerek yok. sağ çapraz hawkins, sol capraz domercant koy farketmez sikrin falan el üstü direk net atarlar diğer 3 ü hücum reboya koscak.
- abi aklım almıo ya mesela diyo bazen lakers 4.33 dk dır sayı atamıo 8-9 hüğcum boş dönmüş yani :d:d ver kobe ye a.q :d 1ini atar :d

baskan yine haklısında bunun savunması falan yok mu? 

başkan gerek yok. ben seyi anlamıom ya
istediğin yerde durabilion baskette değil mi?
niye daha cok savunma reboundu oluo?
yarı yarıya olması lazım
hatta baks yapan daha az alması lazım
diğeri pota dibine kadar itsin a.q
ya baskan :@ baskette devrim şart ya

başkan baskette devrim şart diyorsun yani. var mı yeni fikirlerin?

var tabii başkan olmaz mı. mesela el üstü atışlar 4lük, yarı sahadan atılanlar 5lik olmalı. sonra nba'de molalar kaldırılmalı. yorulan kenara gelsin beklesin. zaten bunlar molada da bir şey yapmıyorlar ki başkan. avrupada en azından set falan çiziyorlar. bunlar oturuyor ribaund alalım, iletişim kuralım diyorlar :@ maç öncesi parti mi yapıyorlar aq :D


******


(ben direksiyonu alıyorum ben yaşar usta. dekoburak amk)

-- basketbol süper oyun ama çok saçma noktalar var levo'ya katılmamak elde değil. örneğin 24 saniye süresinin bulunmadan evvel hücum süresi diye bi şey yokmuş. mallık değil mi? nba tarihinin en düşük skorlu maçı 19-18 bitmiş. gençlerbirliği galatasaray kupa maçı 96 yılında 18-17 bitmişti amk. daniel biasone amcamız olmasa babamız kim bilemezmişiz. 24 saniyeyi icat etmiş de oyun kurtulmuş. aro.

-- bir de bu basketbolda isim çok önemli. dandik ismi olanların 2. turdan draft edilmesi lazım. bu sayede ana babalara çocuklarına karizma isimler koyma noktasında teşvik olur. kareem abdul jabbar gibi olmalı herkes. dolu dolu.

-- bu saçma postu sonlandırırken son söyleyeceğim şu; mehmet okur dün ntvspor'a çıktı. malum okur basketbolu bıraktığı için eskileri filan yad ettiler. şöyle bir diyalog yaşandı
- okur: 14 yaşında birden boyum uzadı. hatta arkadaşlarımdan bayağı uzundum.
- dilara gönder: maşallah. (maşallah ne dilara gönder hanım allah rızası için maşallah ne adam basketbolu bıraktı amk)

neyse leventdem'den bu kadar rol çalmak yeter :( şu postu okuyup bu ne amınakoyim demeyen herkese teşekkür ederiz :(





4 Kasım 2012 Pazar

deneye deneye; deney


ergin ataman rotasyonunu iyi kullanabilmek adına her türlü deneye başvuracağını sezon başında belli etmişti. bu bağlamda deneyler hız kesmeden devam ediyor. göksenin'in sakatlığı ve 4 numarada gelecekte yaşanabilecek sıkıntıları şimdiden köreltmek amacıyla olin edirne maçında da bu deneyden bir demet izledik.

göksenin'in sakatlığı öncesinde affedilen jaka lakovic'i bugün domercant yerine rotasyonda kullanan ataman geçen seneki çift guardlı sistemle benzerlikler taşıyan bir oyunla maça başladı. anadolu efes maçında gördüğümüz şekilde sürekli pick and roll'ler üzerinden oynanan hücumlar ve sert savunma. yetmedi bugünün en büyük sürprizi olarak da furkan'ı 4 numaraya çekti. daha da ilginci furkan'ı n'dong'la, macvan'ı ise dudley'le kullandı uzun rotasyonunda.

görünenden saha içine girersek efes maçı gibi yine çok iyi ve dirayetli başladık maça. ender-jamont guard ikilisi ve furkan-n'dong pota altıyla savunmada topa baskı yapan kale bekçiliğini iyi yapan, hücumda ise hem 4 hemde 5 numaradan pick'leri kullanarak sayıya giden bir takım gördük. fakat bu periyotta farkı yaratan detay hızlı hücum sayılarımız oldu.

sadece ilk periyotta hızlı hücumlardan 5 basket bulduk yani 10 sayı. maç genelinde ise buradan 23 sayı bulduk. 

pick and roll oyunlarında ise efes maçında olduğu gibi kısaların sonuna kadar potaya gitmesiyle değil daha çok devrilen uzun ve topun uzuna indikten sonra tekrar uzundan uzuna pasla skor bulduk. p&r hücumlarından toplam 18 sayı bulurken bu sayıların tam 15'i uzun oyunculardan geldi. yine domercant için çizilen screen'den çıkıp gönderilen üçlüğü bu defa ender'den izledik. sonuç olarak efes maçından sonra yine perdeleri çok iyi kullandık ve perde oyunlarından skor ürettik.

burada yine yeni pota altından bahsetmek gerekirse furkan-macvan 4 numaraları üzerinden oynana pick'lerde daha yüzdeli hücum ettiğimiz gerçeği ortaya çıkıyor. yine buraya eklenecek yeni bir detay da orta mesafe şutları burada da dudley ve n'dong'un orta mesafe şutları yani 4 numarayla oynana pick sonrası 5 numaranın yüksek postta boş kaldığı hücumlarda 5/6 ile şut kullandık. buradan da 10 sayı çıkarttık.

sezon öncesi sayı potansiyelimizin büyük bir kısmını ihtiva eden isolation hücumlar ise yine öksüz kaldı. sadece bir tanesi uygulanan set sonucu ( hawkins'in mola sonrası bulduğu ) olmak üzere sadece 6 sayı bulabildik 1e1 hücumlar üzerinden. yalnız burada da bir ekleme yapalım yüzü dönük 1e1 hücum setlerimizin dışında 2.periyot 4 numaradan macvan üzerinden oynadığımız post-up oyunu da gayet verimli oldu. bu bölümde 3 defa uygulanan bu oyundan 1 basket, 2 de faul çıkarttık.

savunmaya dönersek de bu sene boyunca muhtemelen göreceğimiz p&r savunması olan adam değişimi yine devam etti. bu savunmanın belli başlı sıkıntıları olan kısaya uzun kaldığında penetre tehlikesini maalesef yaşadık. ama bugün özelinde bu penetre sıkıntısı switch'lerle çok da özdeş değildi kanımca. çünkü maç boyunca mehmet yağmur ve jelinek'in penetrelerini bir türlü savunamadık. özellikle n'dong'un oyunda olmadığı bölümlerde buradan neredeyse maden çıkarttılar. sadece jelinek ve mehmet yağmur'un penetreleri bize 20 sayıya mal oldu. sadece 62 sayı attıkları ve bu 62 sayının 30'unun dış şutlardan olduğu düşünülünce gayet fazla bir rakam bu 20.

isin savunma tarafında güzel ve olumlu şey ise jamont ve engin atsür'ün performansı. olin'in yaptığı 17 top kaybınını 10'unda bu ikilinin imzası var. ve bu 10 top kaybından 8'i top çalma. buradan çıkarttığımız sayı ise 14. burada yapılan akıllı savunma ve sertliğin hakkını teslim etmek lazım. olin ne zaman alçak post'a top indirecek olsa uzunlar topa ellerini soktular çaldığımız topların 5'inde onların katkısı var.

jamont üzerinden gidecek olursak da felaket derecede kötü şutlar çıkartmasına rağmen bugün çift guardlı takımda gayet iyi göründü. işin savunma tarafında çaldığı toplar ve rakibini zorlaması, hücumda ise hızlı hücuma çıkışları ve p&r'lerle iyi işler yaptı. beraber oynadığı ender'in de performansına artı bir değer kattığını düşünüyorum.

engin atsür'ün partneri jaka lakovic için o kadar olumlu değilim. jaka'nın oyunda olduğu anlarda maçın skoru 33-21 olin'in lehine. evet 4 periyotun ortasında yaşadığımız buhranda onun oyunda olması da bu skora etken ama maça baktığımızda da hiç takıma adapte olmuş katkı verebilecek izlenimi alamadım ben. oyunda olduğu bölümlerde direksiyon engin'de olduğu için 1 numara performansı için bir şey diyemeyeceğim ama takım hücumuna ekstra bir şeyler katabilecek durumda değil hem oyun yapısı hemde form durumuyla.

son olarak olin için birkaç kelam edelim. jelinek'in hücum yetenekleriyle bu ligde yükselme amacına yönelik oynamaya devam ediyor ama ya şu fiziğini geliştirmeli yada top hakimiyetine bir sihir falan yaptırmarlı. her penetresinde ben şimdi topu kaptırır, elinden kaçırır diyorum. çok paldır küldür geliyor penetreleri.

.........

cem erman'ın göz değdirdiği 2 gün yaşamaz tezi yine tuttu :( göksenin çok iyi oynuyor di mi? dedikten 2 sonra çocuk gitti bugünde üçlük yüzdesi. lütfen takımdan uzak dur cerman...







3 Kasım 2012 Cumartesi

shipp dedi damladı


"tempo ile dize gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı sertliktir"

şanı azalan kaha'mız ve anadolu efes'in çarpıştığı maç için "tarihi geri dönüş", "ilk yarı avans ikinci yarı 30'u yasla kanks" başlıkları haricinde deko'nun "taylor rochestie'yi çok aradık" analizleri güzeldi. genel çerçevede anadolu efes mi 2. yarı bambaşka bir oyun ortaya koydu aklı başına geldi yoksa caja mı maçı verdi cevabını ulema bile çözememiş.

aslında maçın ilk yarısında oluşan 18 sayılık fark çok suni bir farktı. caja laboral'in maalesef ne kadro yapısı ne de oynadığı oyun en kötü gününde bile efes'e 20dk 18 sayı fark yaratacak seviyede değil. hatta dur şunu alalım tecrübe katar diye transfer edilen cabezas olmasa bu takımda ortaya akıl koyacak kimse de yok. yani düşünün takımın "sümbül ağası" fernando san emeterio :(

efes cephesi ise galatasaray maçına kadar oturtmaya çalıştığı tempo basketbolunu oynama amacıyla maça başladı. fakat efes'in tempo isteğine karşı caja sabırlı oynayıp temiz şutlar bularak sonuca gitti ve efes'in de top kayıplarıyla bir türlü ritm bulamamasıyla öne fırladı. efes'e karşı hem ribaund üstünlüğünü sağlayıp hem daha az top kaybı yaptıkları dönemde karşı taraftan zone hariç bir hamle gelmeyince ilk yarı bir şekilde caja farkı oluşturdu.

ikinci yarı ise mahmuti ilk 20dk boyunca göremediği 2 şeyi gördü. ilk olarak tempo oyununda sayı bulamadıklarında karşılığında mutlaka potalarında sayı gördüler. bunu aşabilmek için öncelikle tempodan vazgeçti mahmuti. ikinci değişiklik ise aslında bağıran bir değişiklik oldu. caja 5 numarada lampe 4'te nemanja'yı kullanırken batista hamlesini 25.dk'da çözebildi. bunu semih'in verim vermeye başlamasından sonra  yapması ise cesurcaydı.

batista için söylenen güzel cümleleri fazla abartı buluyorum. bu maç onun gösterdiği performans kendisiyle değil tamamen rakibin durumuyla alakalı. lampe'nin yumuşak karnına 25 dakika post oyunu oynamamak zaten ayıptı ama "işte batista bu" yorumları da bir o kadar abartı. batista  bu tip maçları geçen senede oynadı. kupada fener'e karşı 10/10'la oynadığı maçı hatırlıyorum hemen. bu tip maçlar yani rakibin yumuşak pivotlarına savaşarak ve hızlı ayaklarını kullanarak hücum ettiğinde batista etkili olur ama el'de bu tip oynayabileceği maç sayısı 3'ü geçmez. tabii hücum anlamında.

işin savunma kısmında batista'nın verdikleri daha fazla oldu. ihsan bayülken'in de yayında dediği gibi efes hücumda sayı bulmaya başladıkça savunmada işleri daha da sıkı tuttu. bu süreçte de batista onlara büyük katkı verdi. caja'nın hücumda sıkıntıya girdiği dönemde de farmar'ın sorumluluğu omuzlarına alarak takımı geri getirmesi ise takdire şayandı.

maç özelinden çıkarsak ise anadolu efes için önemli birkaç nokta var. bunların en başında oynadıkları oyunun ne olmasına karar vermeleri gerekiyor. hangi maçlarda tempo yaparak hangi maçlarda p&r silahını daha etkin kullanarak hangi maçlarda batista'ya hangi maçlarda baraç'a ihtiyaç olduğunu görerek oynamalılar. son iki maçta semih üzerinden oynadıkları 7-8 muazzam pick and roll var. ve ayrıca mutlaka ve mutlaka kısa rotasyonu daraltmalılar. burada daha ilk maçında 18dk oynayan shipp'i kullanarak jamon-farmar-shipp 80-85dk parkede tutabilmeliler. bu onlara saha içinde birliktelik sağlayacaktır.

son olarak caja laboral ve ivanovic tarafına bakacak olursak da orada sıkıntılar hakikaten ciddi boyutta. kalite ve yapılanma ilk defa bu kadar çıkmazda. lampe üzerine kurulacak sistemde dış oyuncu yetersizliği hemen göze çarpıyor. zaten sahip oldukları yumuşak pota altı onların başına dert açarken üstüne kısa oyunculardaki kalite ve sertlik sorunu işleri içinden çıkılmaz hale sokuyor.

eğer caja laboral bir nebea takımı olsaydı çözüm belliydi fse'yi takasla okutup karşılığında adam akıllı şöyle orta seviyenin biraz üstü bir guard alıp yanına da bonus olarak koşan sert bir uzun ekleyip ekmeğine bakardı ama şu aşamada böyle bir ekleme çıkarma yapmak olanaksız.

 ................

- beşiktaş euroleague'le tanıştı. geçen sene bizim de siena ve barcelona deplasmanlarında tanıştığımız "euroleague ne demek" sorusunun cevabını onlarda buldular. vorontsevich'in yaptıktan 2 salise sonra pişman olduğu smaça kadar oyunda beşiktaş'ın da rakip olduğunu kavrayamadığımız bir maçtı. beşiktaş'ın da tek reaksiyonu o smaça oldu :(

- toplama pao'ya karşı toparladıkları p&r savunmalarıyla daha derli toplu bir fenerbahçe ülker izledik bu hafta. bo mccalebb'in sakatlık sonrası hali düşünülünce iyi durumdalar en azından bo'suz. ilkan'ın şişman kadın performansı da onları çok mutlu etmiştir.

- haftanın en önemli maçlarından biri olan zalgris-milano maçı ise trajedi dozunu hafif hafif vererek "işte euroleague bu" dedirtti. maçı elinde tutan milano maçı verirken sahanın yıldızları malik hariston'un kaçırdığı 2 serbest atışla beraberliği sağlamayı daha sonra hücum ribaundu alıp maç topunu oynayacakken de keith langford'un topu bacak arasından kaçırmasıyla da maçı kaçırdı.

- haftanın sürprizleri kısmında ise az kalsın barcelona ve oly evlerinde vuruluyorlardı. marcelinho huertas'ın saçma sapan performansı bile maçın saçmalığını anlatıyor. bu arada dule torey thomas'ı kime sipariş etmiş çok merak ediyorum.

- bobby brown ve shelden williams'ın huertas'a uyup abarttıkları maçta ise siena ilk galibiyetini ıkına ıkına aldı. aynı grupta maccabi ise 11/14 üçlük atarak üçlük yüzdesinde yeni bir boyut açtı.ulan o yüzdeyle serbest atış atılmaz. zaten orada yüzdeleri de %63 : ( allah'tan bu maç öncesi kozsarek'i okuttum da az sıyrıklarla bu haftayı kapattık. hello süd.

haftanın yıldızı : murat can güler
haftanın patatesi : sinan can güler
haftanın olayı: mirza begiç'in yine +10 sayı atması : (

san antonio ben wallace kim bassinger

başlık konusunda iyice batırmaya başladım. farkındayım. bi sonraki yazım başlıksız çıkabilir. zaten paez'in beni blogdan kovma planları var. düşünüyorum da haksız da değil adam. neyse :(




gecikmeli de olsa bi spurs değerlendirmesi yapmakta, gerekirse ahkam kesmekte fayda var. ahkam diyorum, sezon sonu ben demiştim demek istediğin zaman elinde eli yüzü düzgün bi yazı olmalı di mi. biraz takımı memur zihniyetinde tanıtalım, kafamıza takılan ince noktaları belirtelim, biraz de sezonun ilk 2 maçı nası geçmiş değinelim. en önemlisi de gönül verdiğimiz takımın apaçiliğini yapalım. sonuçta çabamızın adı san antonio spurs, çorbamızın adı ezogelin.

66 maçlık sezonu 50 galibiyetle kapatan san antonio spurs, playofflarda ilk 10 maçını kazanmış, dramatik bi şekilde okc'ye 2-0 dan 4-2 vermişti seriyi. açık ara en iyi basketbolu oynayan takım hüviyetinde ders niteliğinde bi basketbol oynatmıştı koç gregg popovich. şimdi şu soruyu sorayım; duncan'ı ve ginobili'si 1 sene daha yaşlandı diye geçen sezon ki oyununu tekrarlayamayacak mı san antonio spurs?

pre-season maçlar ve normal sezonun ilk 2 maçı gösterdi ki tim duncan ağabeyimiz yine kendine çok iyi bakmış. son derece dinç ve sanki rookie sezonu oyuncusu gibi istekli. sakatlık konusunda kötü sicili yok manu gibi. 30'undan sonra oynadığı sezonları baz alırsak 75 maçın altına inmemiş. lokavt sebebiyle 66 maç yapılan geçtiğimiz sezon 58 maç oynamış. ben duncan'dan yana problem görmüyorum. ginobili'ye gelirsek, geçen sene normal sezonun yarısı kaçırmış ancak san antonio spurs'ün harika sistemi manu'nun olmadığı bölümü performansı düşmeden geçmeyi başarmıştı. manu ve duncan'ın 1 sene yaşlanmış olması bu gerekçelerle takımın akıbetine pek fazla etki edecek gibi gelmiyor. bu arada manu'nun yeni sezona sakat girdiğini belirtelim. ancak ciddi değil durumu.

bir başka soru; rol oyuncularından geçen sezonki katkıyı alabilecek mi peki san antoni spurs?

parker-manu-duncan dışındaki elemanları bu soru altından değerlendirebilecek bi konsept yaratmış oldum böylece. kendime yol açtım. helal olsun bana. kawhi leonard'la başlayıp devam edelim.

kuvay-ı leonard geçen sene çok iyi bir çaylak sezonu geçirmişti. george hill ile takas edilmesi kamuoyunun büyük bölümü nerdeyse tamamı tarafından eleştirilse zaman gösterdi ki gregg popovich'in hamlesi son derece yerindeymiş. kawhi leonard'ın potansiyelini çok doğru analiz etmiş ve takımın ihtiyaç duyduğu 3 numara bölgesine ekleme yapmış. savunmada aktifliği, uzun kollarıyla çaldığı toplar-topladığı ribaundlar en etkili yönleri. bunun yanında nba'e adım atmadan evvel en büyük eksiği olarak gösterilen şut performansı çaylak sezonunda son derece tatmin ediydi (%37 üçlük). kuvay kardeşimin özellikleri bol ama şu an için en heyecan verici olanı gelişime-öğrenmeye açık yapısı. sezon başı yaz liginde oyununun hücum yönünü geliştirip all-around bir oyuncuya evrilebileceğinin sinyalini verirken, preseason maçlarında bu sinyalin şiddeti malesef azalmıştı. ancak sezonun ilk maçı olan hornets maçında kritik bölümde önemli sorumluluk aldı. savunmada her şeyi zaten harika yapıyor bir de hücumunu geliştirirse zaman içinde all-star'a göz kırpabilecek kapasitede olduğuna inanıyorum kawhi leonard'ın. yavaş yavaş da parker-manu-duncan dan sonra san antonio organizasyonunun yeni yüzü haline geliyor. çok da seviyorum elemanı amk.

ilk 5 in diğer parçası danny green'e geçelim. tıkır tıkır işleyen spurs sisteminde geçtiğimiz sezon ilk 5'i kapan danny green, görevini layıkı ile yerine getirirken okc serisinde afallayıp yerini manu'ya bırakmıştı (yanlış hatırlamıyorsam). gregg hocamın ustalığında ders niteliğinde hücum setlerini oynayan takım olan san antonio'da istikrarlı yapısıyla çok iyi verim verdi geçen sene. yüzde 44 üçlük yüzdesi ile oynadı normal sezonu. savunmada işini çok iyi yaptığını söylemek lazım. bu performansını tekrarlamaması için sebep yok. zira değişen çok bi şey yok.

patty mills-gary neal ve nando de colo guard mevkinin diğer elemanları. patty mills patlayıcı özelliği ve skorer yapısıyla dikkat çeken bir eleman. bu sezon asların dinlendirildiği bazı maçlarda uzun süreler alıp 15-20 sayılık performanslar göstereceğini düşünüyorum, şans bulacaktır. gary neal ve çaylak nando de colo 1 ve 2 numarayı yedekleyebilecek isimler. gary neal şutör yönü, nando de colo pasörlüğü-saha görüşü ile ön plana çıkıyor. şimdilik koçun ilk tercihi gary neal olarak gözüküyor ama mills ve çaylak nando buldukları şansları iyi değerlendirirlerse formayı kaparlar. sezon uzun, maç bol.

stephen jackson geçtiğimiz sezon playoff'ta okc serisinde ayakta kalan isimlerden biriydi. el üstünden üçlüğü gönderir, iyi savunmacıdır. small ball ayağına bu sezon zaman zaman hem kawhi leonard'ı hem s jax'i 4 numarada da izleyebiliriz.  kontrat sezonu olması sebebiyle performansında bir artış olmasını umuyorum. s jax iyidir hoştur, şahsen bana güven veriyor.

uzun rotasyonundaki problem malum. matt bonner-tim duncan-boris diaw-tiago splitter ve dejuan blair bu bölgedeki isimler. boris diaw geçen sene sezon ortasında takıma katılmıştı. biz potayı savunan veyahut agresif bi şekilde potaya yüklenip sayı bulabilen bir uzun beklerken, daha farklı tipte bir ekleme gelmişti. ancak pasör özellikleri ve dış şutuyla farklı bi şekilde de olsa katkı vermişti diaw. gregg pop verim alma işinde de usta. umuyoruz bu standardını devam ettirsin bu sene de diaw.

parker üzerine kurulu, hücuma hızlı gelen, boş pozisyondaki adamı erkenden bulup skora yönelen spurs hücumunda temel sorun ribaundlar. matt bonner'ın ribaund ile işi olmaz :( geçen sezon hücumda oldukça etkindi ve üçlükleri bolca göndermişti bonner ama bu sezon onu da yapamayabilir. tiago splitter aşama kaydetsin diye çok bekledik geçen sezon ama olmadı. bu sezon için de çok umudum yok. twitter apaçisi dejuan blair iyi ribaundcudur ama pozisyonu için kısa, blok tehdidi yok. sezon içinde takasla buraya bi uzun katılabilirse (ya potayı koruyabilen blok tehdidi olan, ya da daha forvet özellikli skor üretebilen) playoff için önemli. neyse şimdilik normal sezon olarak bakalım mevzuya.

yol uzun. tim duncan manu ginobili gibi isimleri ekonomik kullanmak lazım. ilk 2 maçta duncan'ı 34 dakika sahada tuttu gregg paşa. duncan'ın sezona çok hazır girmesi ve gregg popovich'in düşüncem odur ki takımın kazanma alışkanlığı devam ettirmek istemesi ve güven bunalımı yaşanmasını istememesi sebebiyle durum böyle.  rotasyon yakın zamanda oturacak ve duncan'ın dakikaları düşecektir. bana kalsa manu'yu her maç izlemek isterim ama maç kaçırmasının faydası da var. az yıpransın ve playoff'a yakın form tutsun. ginobili'ye asıl ihtiyaç orada.

ufak bi not düşeyim; bu sezon röportajlarında daha iyi savunma yapmak gerektiğine vurgu yapıyor gregg hocam. geçen sezona göre yediğimiz ve attığımız sayılar daha düşük seviyeyelere inebilir. izleyip görecez.

ahkam vakti; iddialı konuşmaktan çekinmiyorum ve san antonio spurs'ün normal sezonda batıyı 1. veya 2. bitireceğini düşünüyorum. 3'te 3 mağlubiyetle balayan leykırs'ın toparlanması uzun sürecek. okc ile batıda 1-2 paylaşılır. yeter ki ciddi sakatlıklar olmasın. biraz da spurs'ün normal sezonda 2 senedir herkesi şaşırtmasından cesaret alıyorum tabi bunu söylerken.

***

hornets maçını özetlerden ve maç yazılarından takip edebilirken, oklahoma city maçını izleme fırsatı buldum. iyi ki de bulmuşum. büyük insan tim duncan'ın performansı + kawhi leonard'ın kritik anda çaldığı top + maçın parker'ın son saniyesiyle bitmesi vs. rakip de geçen sezon batı finalinden oklahoma olunca galibiyet büyük keyf verdi. bu arada kawhi leonard'ın ilk iki maç 5'er top çaldığını belirtelim. koçumsun kuvay. sezon boyunca ben apaçilik ve fanboyluk görevimi her türlü yaparım onu da belirteyim. işin en keyifli yanı amk. orak çekiç örs san antonio spurs.


tim duncan'ı nası öveyim bilemiyorum. saygılar.






*giflerin yüklenmesi net hızınıza bağlı. sabırlı olmanız tavsiye edilir. 
ne yapayım gifi amk deyip geçebilirsiniz de.